Tanısan seversin belki, belli mi olur!

Sosyal medyada yaptığımız paylaşımlar bizim illegal kimliklerimiz olmuşken bu hesapların yönetimine vermemiz gereken önem de giderek artıyor.

 

Erge Güçlü (24)

Business Intelligence Executive, MEC / groupM

 

 

ABD’de yapılan araştırmalarda İK uzmanlarının %78’i, adayın sosyal ağ hesabı yoksa işe alımlarda bunu olumsuz değerlendiriyor. Reppler’in 300 işvereni baz alarak yapmış olduğu farklı bir anket, işverenlerin %91’inin adaylarını sosyal ağlar üzerinden seçtiğini söylüyor. Sosyal medya üzerinden çizdiğimiz profil bizi yansıtıyor ya da yansıtmıyor ama insanlara bir fikir veriyor. Hatta sadece bir fikir vermekle kalmayıp koca bir önyargıya da sebep oluyor. Sizin var ettiğiniz mekanizma siz yokken üzerinden sizle ilgili yargılar üretilen bir mecra artık. Rastlantısal bir şey değil bundan böyle insanların sizle ilgili fikirleri. Zaten her rastlantı bilinçaltında bir randevulaşma değil midir?

Sosyal medya profilleri üzerinden insanları sınıflandırmak çok kolay. Bir karakter özenli bir sentez aslında ama kimsenin umurunda değil konunun bu kısmı. Ötekileştirmeyi sevmiyoruz sözde ama tanıştığımız herkesi ilgili çekmecelere ayırıyoruz. Her çekmeceye karşı önceden geliştirdiğimiz bir tavrımız, duruşumuz var ve onu sergiliyoruz. Bambaşka çevrelerde, kültürlerde büyümüş, farklı deneyimler edinmiş, başka kitaplar okumuş, başka okullarda farklı insanlarla tanışmış, farklı iş yerlerinde çalışmış, başka filmler izlemiş, başka kişilere aşık olmuş, başka müzikler dinlemiş, farklı ülkelerin farklı şehirlerinde bulunmuş, bambaşka DNA ve kültürel mirasa sahip bireylerden bahsediyoruz. Hepsi şahsına münhasır, hepsi tek. Kendini ifade edebiliyor ya da edemiyor, sosyal medyada ben buyum’u çok iyi verebiliyor, kendini olmak istediği “o” kişi gibi gösteriyor, çok mutlu hayat profilini çok iyi çiziyor, kendini gizliyor ya da hiç sosyal medya hesabı kullanmamayı tercih ediyor ama aslında eşsiz bir kombin. Bir birey.

“Sizi tanımak isterdim ama vaktim yok!”

Ve evet, artık zamanlarımız kısıtlı. İnsanları tanımak için öyle uzun uzadıya zamanlarımız yok. Kendi hayatlarımızı yönetmesi için bile yaşam koçu mobil uygulamalara ihtiyacımız var. Hayatımızda onlarca insan var. Bir kısmına kendimizi açmışız; bir kısmını gerçekten tanımışız, yahut öyle sanıyoruz; bir kısmına vaktimiz yok. Kendimizi anlatmaya da ihtiyacımız yok. “Bak orada anlatmışım” diyoruz: “Yazıyor profilimde ne severim ne sevmem. Bak page likes’larıma. Bak Spotify’ımdan müzik zevkime. İş tanımımı LinkedIn’de anlatmışım. Instagram’ımdan belli oluyor gittiğim ülkeler, gezdiğim yerler, hayat şeklim. Twitter’dan belli siyasi görüşüm. Goodreads’de hangi kitapları okuduğumu bile yazmışım. Benden bir şey bekleme, parmak uçlarının yarım saat gezinmesiyle çiz kafanda bana karşı bir profil öyle konuşalım öyle el sıkışalım.” İsteyerek ya da istemeyerek, bu cümleleri kuruyoruz.  

Finallerden önce üniversite kantininde özet geçen kişiler vardır, hepimizin olmuştur böyle arkadaşları ya da siz olmuşsunuzdur o özet geçen, etrafı sınavlardan önce dolup taşan kişi. İşte sosyal medya hesapları  da böyle. Biriyle tanışacağımızda bana özet geçsene denilen kişi. Sevgili künyelerimiz, illegal kimliklerimiz; işe kabulümüzden, her türlü insan ilişkimize kadar her sosyalleşmemizde imzalarımız.

Kabul edelim etmeyelim iyi yönetilmesi, size ait bir dünyayı yansıttığına emin olunması adına daha dikkatli ve daha özenli olunması gerekiyor.

Ama yine de 140 karakterlik bir tweet ile ya da bir Instagram post’u ile bir çekmeceye yerleştirme sen birilerini. Sohbet etmeyi dene mesela hem belki kahve de içersiniz, tanısan seversin belki belli mi olur? 

 

Bu yazı ilk olarak JR. by Campaign Mart 2017 sayısında yayımlanmıştır.