JR. by Campaign

2 milyonluk bir ülke: Letonya

Parkları, yemekleri, hala yaşamakta olan Sovyet havası ve Rus mimarisiyle sakin bir ülke olan Letonya’dan sevgilerle…

Tuba Erva Arıcı, Öğrenci

 

 

 

Baltıkların ortasında bulunan ve benim sekiz aydır yaşamakta olduğum ülkeden, Letonya’dan bahsetmek isterim sizlere. İlk olarak Türkiye ile kıyaslanamayacak bir ülke olduğunu söylemeliyim. Öyle ki, ülkenin nüfusu toplamda iki milyon. Başkent Riga’nın nüfusu yedi yüz bin civarı ve benim gibi İstanbul’da doğup büyümüş birisiyseniz şehrin sessizliğini ve sokakların boşluğunu yadırgayabilirsiniz. Ülkenin yaş ortalaması kırk üç (Türkiye’nin yaş ortalaması otuz), yolda gördüğünüz insanların büyük bir çoğunluğu yaşlı ve kadın. Erkek nüfus genelde başka ülkelere çalışmaya gittiği için ülke kadınlar tarafından ele geçirilmiş denilebilir. Kadını her alanda çalışırken görebilirsiniz. Ülkede hala Sovyet havası hakim. Resmi dil Letonca olmasına rağmen sokakta çoğu zaman duyduğunuz dil Rusça oluyor. Şehir merkezinde çoğu kişi İngilizce biliyor, eğer gelirseniz iletişimde herhangi bir sıkıntı çekeceğinizi düşünmüyorum.

İlkbaharımsı sıcağı

Letonya’da mevsimler kış başlangıcı, kış, kış, ilkbaharımsı olarak dörde ayrıldığından dolayı “ilkbaharımsı” aylarda Letonya’ya gitmeniz daha mantıklı olacaktır. Ağustosta gördüğüm en yüksek derece on sekizdi sanırım.

Güneş olduğu sürece hava on derece olsa dahi çok sıcak oluyor, bunu söylemekte de fayda var. Kasım ayından itibaren kar yağmaya başlıyor ve gri hava şehri etkisi altına alıyor. Zaten sokaklarda çok görmediğiniz insanları hiç görmemeye başlıyorsunuz. Kışın hava genellikle eksi civarlarında dolanıyor. Gördüğüm en soğuk hava eksi otuzdu, rüzgarın yüzümü nasıl yaktığını hala hatırlıyorum.

Parklar şehri: Riga

Eğer Sovyet mimarisini seviyorsanız Riga sizin için paha biçilemez bir şehir. Riga’ya gelirseniz Ulusal Operayı, Ulusal Kütüphaneyi, Old Town’u, Centraltirgusu, Art Nouveau caddesini görmeden gitmeyin. Normalde Old Town’da para vererek şehri kuşbakışı görebileceğiniz St. Peter’s Church var fakat aynı güzelliği Radisson Blu’nun yirmi yedinci katına para vermeden çıkarak da görebilirsiniz. Yerel bir mekanda zaman geçirmek istiyorsanız Ala Bar favori mekanlarınızdan biri olmaya aday. Belirli günlerde Leton dansları gecesi oluyor. Şansınıza hava güzelse bisiklet kiralayarak Daugava nehrinin kıyısında bisiklet sürme keyfini yaşayabilirsiniz. Riga parklarla dolu bir şehir, parklarında ördeklerle zaman geçirebilirsiniz. Gece hayatı Riga’da Türkiye’ye göre çok ucuz olduğundan dolayı akşamları pub’lara gidip yerel biralarını tadabilirsiniz. Elmalı birayı öneririm. Şehirden uzaklaşıp doğayla iç içe olmak isterseniz de Riga’ya bir buçuk saat uzaklıktaki Sigulda’ya gidebilirsiniz. Eğer Letonya’ya “ilkbaharımsı” ayların birinde geldiyseniz ve gelmişken Baltık Denizi’ne girmeden dönmek istemiyorsanız Riga’ya bir saat uzaklıktaki Jurmala’nın mükemmel sahilleri tam size göre.

Ne almalı, yemeli, içimeli?

Letonya’dan alabileceğiniz en güzel hediyelerden biri kehribar olabilir. Kehribar ülkemizde ne kadar pahalıysa Letonya’da o kadar ucuz. Letonya mutfağını tatmak isterseniz “Lido” isimli restaurantları var. Hem hesaplı hem de lezzetli yemekleri bulunmakta. Yemekleri genellikle patates ağırlıklı. Yandaki paragrafta da bahsettiğim Ala Bar’da yerel yemekler ve içkiler bulunmakta. Gitmeden önce rezervasyon yaptırmakta fayda var. Sushi yemeyi seviyorsanız ya da daha önce hiç denemediyseniz Riga aynı zamanda sushi’siyle de ünlü bir şehir. Riga’ya gelen sushi tutkunlarına Tokyo City adlı restoranda sushi yemelerini şiddetle öneririm.

 

Bu yazı ilk olarak JR by Campaign Nisan 2017 sayısında yayımlanmıştır.