Sosyal Medya Motivasyonları: ‘Stalklama’
Eskiden başka insanların hayatlarında olan bitenlerin detaylarını merak ettiğimizde işimiz çok zordu. Neyse ki (!) şimdi sosyal medya elimizin altında ve hepimiz potansiyel birer stalker’ız…
Özge Sargın (23)
Stratejik Planlama Stajyeri, Y&R
Baby Boomers ve X kuşağının gençliklerinin, arkadaşlarının hayatları hakkındaki meraklarını dindirmek için; derste elden ele ulaştırılan notları gizlice okumaya veya sohbetlere kulak misafiri olmaya çalışmak dışında başka şansları yoktu. Şimdi ise, Y ve Z kuşakları için bu merakı dindirmek çok kolay; çünkü sosyal medya yardımlarına yetişti. Global reklam ajansı We Are Social’ın 2016 yılında yaptığı araştırmalara göre, Türkiye’de 42 milyon aktif sosyal medya kullanıcısı var (Kemp, 2016). Deloitte’un 2016 yılında hazırladığı Global Mobil Kullanıcı Anketi’ne göre de bu kullanıcılar arasından her 10 kişiden 8’i, uyandıktan sonra haberlerden önce kendi sosyal medya hesaplarını kontrol ediyor. Sosyal medya kullanıcıları arasında en kalabalık olan grup, Y ve Z kuşağı olarak düşünülebilir; çünkü bu gruplar Türkiye’de kayıtlı Facebook hesaplarının %55’ini oluşturuyor (Kemp, 2016).
Nazar gibi insanın başına gelen her kötü olayı başkasından bilme inancını kültürel olarak içselleştirmiş bir toplumun, başkalarının hayatı hakkında bu kadar meraklı olması şaşırtıcı değil. Peki, gençlerin bu meraklarını gidermelerini kolaylaştıran sosyal medya, başkalarının düşüncelerine çok önem veren bu gençlerin hayatlarını nasıl etkiliyor?
Gelmiş geçmiş en stresli kuşak
İngilizce bilen bilmeyen her gencin diline ve hatta günlük rutinine yerleşmiş olan “stalklama,” basitçe “arkadaşların hayatları hakkında güncel bilgi toplama” değildir. “Stalklama” motivasyonunun altında çok daha karmaşık nedenler yattığı gibi, aynı zamanda “stalklamanın” sonuçları da fark edilenden çok daha etkilidir. “‘Stalklama’ eylemi, bir sosyal medya motivasyonu olarak ele alınıp analiz edildiğinde, Y kuşağının ‘gelmiş geçmiş en stresli kuşak’ olmasının nedenleri açıklanabilir.” (Loria, 2015)
Mutluluğun birçok tanımı var, bunlardan biri de “yaşanan gerçekliğin, yaşanması beklenilen gerçeklikten daha olumlu olması durumudur (Urban, 2013).” Yani, eğer bir insan beklediğinden daha olumlu bir hayat yaşıyorsa veya her şey beklediği gibi gittiyse, mutludur. Sosyal medya, bu tanımdaki mutluluğu birçok şekilde sabote eder; çünkü Y ve Z kuşaklarına daha önce hiçbir kuşağın gençliklerinde sahip olmadıkları bir olanak sağlar. “Stalklama” olanağı, gençlerin kendilerini takip ettikleri insanlarla kıyaslamasıyla sonuçlanmakta. Takip edilenlerin hayatları, sosyal medya hesaplarına çok daha olumlu yansıtıldığından; bu kıyaslama sonucu gençlerin birçoğu da kendilerini kötü hissediyorlar. Genç bir birey, sürekli olumlu paylaşımlar yapan arkadaşlarını “stalkladıktan” sonra; arkadaşının hayatının, beklentinin üzerinde olduğu yanılsamasına kapılabilir. Bununla beraber, onun hayatının beklediğinden çok daha iyi olduğunu düşünürken ister istemez, kendi hayatının da çok daha kötü olduğu sonucuna ulaşması muhtemel. Bu da, gençleri özgüven eksikliğine sürükler; çünkü kendisinin olmayı beklediği ve hak ettiğini düşündüğü yerde olmadığı kanısına varır. Psikoloji profesörü Ben Michaels, sosyal medyada arkadaş “stalklarken” geçen zaman ile kişinin yaşadığı hayal kırıklığının doğru orantılı olduğunu kanıtlamıştır.
Mükemmel kısır döngü
Gençler, bu hayal kırıklığını yaşamamak adına ne yapıyor olabilir? Akıllara gelen en basit çözüm tabii ki sosyal medyada daha az vakit geçirmek. Ne var ki, gençler, çoğu zaman kendi hesaplarında da arkadaşları gibi hayatlarını olduğundan daha olumlu gösterecek paylaşımlar yaparak bu sorunu çözmeye çalışıyor. Kendini bu şekilde rekabette üstün kılacağını düşünen gençler, aslında yalnızca bir kısır döngünün parçası haline geliyor.
Bu anlamda, sosyal medyanın yarattığı rekabet ortamı, Fransız filozof Michel Foucault’nun öne sürdüğü “Panoptikon” konsepti ile benzerlik taşıyor. Mahkumların ne zaman gözetlendiklerini bilmedikleri bir hapishane tasarımı olan Panoptikon’da, ne zaman izlendiklerini bilmeyen mahkumların davranışları, ister istemez her zaman gözetleniyormuş gibi değişir. Bu açıdan bakınca “stalklama” da aslında aktif bir gözetim. Gözetmenin gözleri, kendisini daha iyi hissetmek adına, olumsuz bir paylaşım ararken; mahkum bunu gözetmene asla sunmak istemediğinden, sürekli olduğundan üstün bir yaşam sürdürüyormuş gibi davranır. Gençlerin sosyal medyadaki davranışları, aslında hem mahkumla hem de gözetmenle benzerlik gösterir. Gençler, offline hayatlarını online dünyada aldıkları beğenilerle değerlendirdiği için; hem kendileri gibi olma özgürlüğünden mahrum birer mahkum, hem de sosyal medyayı başkalarının ne yaptığı konusundaki merakını gidermek adına ona sunulan bir fırsat olarak algılayan birer gözetmene dönüşür.
Sosyal medyada günde ortalama 2.3 saat geçiren Türklerin, bu gözetimi bir görev gibi gerçekleştirdiği düşünülebilir (Deloitte Global Mobil Kullanıcı Anketi, 2016). Takip edilen hesaplara yüzeysel bakarak günde 2.3 saati doldurmak için binlerce hesap takip etmek gerekeceğinden, bu zaman “stalklayarak” geçiriliyor denebilir. İdeal hayatı yaşamak değil, yaşıyormuş gibi görünmek derdinde olan gençler; offline hayatlarını sosyal medya beğenilerine göre yönlendiriyor. Global ortalamadan %20 daha fazla sosyal medya kullanan Türkiye’de mahkum ve gözetmen sayısı da bununla doğru orantılı olarak artıyor (Deloitte Global Mobil Kullanıcı Anketi, 2016). Türkiye’de sosyal medya mahkum ve gözetmenlerinin kalabalık olmasının nedenlerinden birinin, gençlerin gençliklerini offline olarak yaşamaısnın önündeki birtakım zorluklar olduğu düşünülebilir.
Kaynakça:
Deloitte Global Mobil Kullanıcı Anketi. (2016). İstanbul: Deloitte.
Kemp, S. (2016). Digitals in 2016. [online] We Are Social. (Buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.)
Loria, K. (2015). It's official: millennials are the most stressed-out generation, Business Insider, 17 Haziran 2016
Urban, T. (2013). Why Generation Y Yuppies Are Unhappy – Wait But Why. (Buraya tıklayarak ulaşabilirsizniz.)
Bu yazı ilk olarak JR. by Campaign Şubat 2016 sayısında yayımlandı.