Japonya’ya gidecekseniz ya da bir Japon ile temasa geçecekseniz işte size o güzel çekik gözlerde pırıltı oluşturacağı muhakkak olan iki kelime: Arigato Gozaimasu.
Hatice Erkan (26), Kurumsal İletişimci
Japonya’da her yerde yeni bir şeye tanık olacak, tüm meraklarınızı tatmin etmek şöyle dursun bu köklü kültüre daha da derinleşen bir merak ve ilgi duyacaksınız.
İş seyahati için Japonya’ya gideceğimi ve gitmişken birkaç şehri de gezme imkânı bulabileceğimi öğrendiğimde, hiçbir seyahat öncesi yaşamadığım, heyecanla karışık duygu silsilesi yaşadım: “Ne, Japonya’ya mı gidiyorum? Daha önce hiç aktarmasız 12 saat uçmadım. Acaba bu kadar uzun uçuşta neler yapmak gerekir. Mutlaka kimono almalıyım. Deprem veya tsunami olursa tadımız kaçmasın! Aç kalır mıyım?” Bu duygu silsilesi içerisinde başlayan seyahatim unutulmaz bir deneyime dönüştü.
Dünyanın en büyük metropolüne gideceğiniz zaman sizi büyük bir kaosun bekleyeceğini düşünebilirsiniz. Ancak Tokyo’ya, tüm kalabalığına rağmen nazik insanların oluşturduğu muazzam bir düzen hakim. Şehrin dört bir yanına son derece gelişmiş bir ulaşım ağı olan metro ve tren ile yolculuk yapabiliyorsunuz. Tenha ya da iş çıkışı saatlerinde bindiğimde de – fani gözleri Zincirlikuyu metrobüs durağını görmüş biri olarak – gözlerime inanamadım. İnsanlar sakince sıraya giriyor, inenlere öncelik tanıyor ve en kalabalık saatlerde bile kimse söylenmiyor, birbirini itip kakmıyordu. Ginza’ya gitmek üzere metro beklerken dikkatimi çeken şeylerden biri de sarı güvenlik şeridinin hemen bitişiğindeki, üzerinde anlamadığım Japonca yazıların yazdığı kutu şeklindeki pembe alan oldu. Biraz daha yaklaştığımda üzerinde “Women Only” yazdığını gördüm. 2000 yılında hayata geçirilen uygulama artık şehir kültürünün bir parçası olmuş. Sabah 7-9 saatleri arasında sadece kadınları ve küçük çocukları taşıyan bu vagonlar, tacizle suçlanmaktan korkan erkekler tarafından da hoş karşılanmış. Bu noktada Japonya’dan aldığım iPhone’un artık çok geç olduğunda öğrendiğim bir özelliğinden bahsetmek istiyorum. Japonya’dan aldığım iPhone 7 ile çektiğim her fotoğrafa, asla kısılmayan bir “çıkırt” sesi eşlik ediyor. Telefonunuzu sessize almanız da bu kamera sesini engellemiyor. Röntgenci “etek-altı” fotoğraflarının, özellikle iş çıkış saatlerinde kalabalık olan toplu taşımada bir endişe yaratması sonucu 2008 yılında ülke genelinde uygulamaya konan bir zorunluluk bu kısılmayan ses. Japonya’ya özel üretilen bu telefonlarla şirketler, bu tarz fotoğraflarla gelen mağduriyete karşı kendilerini koruma altına alıyorlar.
Uzun kuyrukta keramet mi var?
Kendim için travmatik olan bu alışveriş deneyimini bir kenara bırakıp “Doğu’nun iyi yönlerini alalım” diyerek Japonların kuyruğa girme ve sırada bekleme kültürlerinden bir örnek daha paylaşmak istiyorum.
Bazı restoranların önünde saatlerce bekleyen Japonlar görürseniz şaşırmayın. Benzer ürünleri satan iki ayrı restoranla karşılaşan bir Japonun eğilimi genellikle uzun olan kuyruğa girmek oluyor. Beklemek bir ürüne değer katan bir öge Japonya’da. Bu uzun süreli kuyruk bekleyişi, Meiji döneminden kalan bir gelenekmiş. Bazı mağaza sahipleri insanlara dükkanlarının önünde kuyruk oluşturmaları için para ödüyormuş. Bu paralı bekleyicilerin bir adı bile var: Sakura.
Japonya’da bulunduğum süre içerisinde iki gün Osaka’da konaklama fırsatı buldum. Burada arkadaşlarımla gittiğim küçük bir suşi restoranında garsona o sihirli iki kelimeyi söyledim: Arigato Gozaimasu. O kadar mutlu oldular ki aracımızla ayrılmak üzereyken tüm restoran çalışanları (beş kişilerdi) el sallayıp dans ederek uğurladılar bizi.
Kurallara riayet etmek de Japonluğun mihenk taşlarından biri. Japonya’da yürürken ya da köşe başında sigara içen birine rastlamak oldukça güç, çünkü yasak. Yetişkinler arasında sigara içme oranının yüzde 19 olduğu Japonya’da, sigara içenler için özel ayrılmış olan bölümlerde sigara içmek günlük hayatın bir parçası. Bu alanlar dışında sigara içmenin de cezası var.
Osaka’da bulunduğum son akşamda ise barış için gösteri yapan bir ekibe rast geldim. Yürüyüş yapan grup trafik ışıklarına denk geldiğinde, grubun bir kısmı kırmızı ışığa yakalanınca ikiye bölündü ve sakince yeşilin yanmasını bekledi. Trafikten bahsetmişken Tokyo’nun araç park etme ücretleri söz konusu olduğunda da dünyanın en pahalı kentlerinden biri olduğunu belirtmekte fayda var. Tokyo’da arabanız varsa büyük bir derdiniz de var. Taksiler de pek ucuz sayılmaz. Taksiye bindiğinizde yapmamanız gereken şeylerden biri de kapıyı açmak ve kapamak. Her şeyin otomatik olduğu ve trafiğin soldan aktığı bu kentte taksi kapılarını da tek tuşla şoför açıyor ve kapıyor. Bisikletler de şehir yaşamının ayrılmaz bir parçası. Suç oranlarının çok düşük olduğu bu ülkede bisiklet hırsızlığı tezat oluşturacak düzeyde yaygınmış. Çalınan bisikletlerin bulunma oranı da bir o kadar düşükmüş.
Tokyo’ya gittiğinizde insanları incelerken dikkatinizi hemen çekecek şeylerden biri de cerrahi ağız maskeleri. Japonya’da gerek hastalık endişesi gerek kadınların kamusal alanda makyajsız görünmek istememelerinden dolayı bu maskelerden takan çok sayıda Japon göreceksiniz. Şehirde sinsice yayılan bir veba olduğundan şüphe etmenize gerek yok.
Çok çalışmaktan gelen ölüm: Karoshi
Japonya’da iş-özel hayat dengesi diye bir kavram yok ancak “fazla çalışma kaynaklı ölüm” için bir kelime var: Karoshi. Japonlar için iş hayatı son derece yorucu ve zorlayıcı. Her yıl yüzlerce, belki de binlerce Japon çok çalıştıkları için hayatını kaybediyor. Geçen yıl Noel’de, Dentsu reklam ajansında çalışan 24 yaşındaki Matsuri Takahashi, ayda 100 saatten fazla mesai yaptıktan sonra intihar etmişti. Bu durum için devlet çalışanları da kolları sıvamış durumda. Aralarında Ağustos ayında göreve gelen Tokyo’nun ilk kadın valisi Yuriko Koike de bulunuyor. Günde 12 saat çalışmanın çok normal olduğu Tokyo’da ücret almadan çalışılan uzun mesai saatlerinin önüne geçmek için çalışmalar başlamış ancak bu tüm çalışma kültürünün değişmesi demek.
Bu yoğun çalışma temposu ve düşük alkol toleransı haftanın sonunda yığınla insanın caddelerde sızana kadar içmesi durumunu da beraberinde getiriyor. İçip içip “Bana ters baktı” ya da “Ne bakıyosun!” diyip olay çıkaran yok ama Tokyo’da Cuma akşamı caddelerde içmekten sızmış insanlar olağan bir görüntünün parçası. Ogilvy Japonya bu duruma dikkat çekmek ve alkol tüketim alışkanlıklarını gözden geçirmek için yaptığı kampanyada uyuyan sarhoşların üzerine “#Nomisugi” yani “çok sarhoş” yazan beyaz bantlar yapıştırmıştı.
Rengarenk yaprakların büyüsü
Şehir hayatını artık bir kenara bırakalım. İlkbahar için kiraz çiçekleri neyse “koyo” yani rengarenk sarı, kızıl, kırmızı yapraklar da sonbahar için o Japonya’da. Tokyo, Kyoto ve Osaka’da bulunduğum zaman dilimi Kasım ayına denk gelince şehrin içinde ya da eşsiz güzellikteki tapınakları çevreleyen bahçelerde gördüğüm rengarenk yaprakların büyüsünde kayboldum. Göğe uzanan gökdelenlerin arasındaki geniş caddeler bile bu büyüden nasibini almıştı. Kyoto’da ziyaret ettiğim altın tapınak Kinkakuji ve kızıl tapınak Kiyomizudera’da kimonolu kadınların arasında yürürken içinde bulunduğum zamandan farklı bir akışta hissettim kendimi. Bu cennet bahçesinden yasak meyve çalar gibi kitabımın arasına birkaç yaprak koydum. İstanbul’a geri döndüğümde Calvino’nun Görünmez Kentler’inin arasındalardı. Japonya, “İlkbahar’da yine gel” dercesine daha önce hiç duymadığım hikayeler fısıldadı kulağıma. Meraklarıma merak ekleyerek ayrıldım Narita Havaalanı’ndan… Arigato Gozaimasu Japonya!
Ben döndükten birkaç gün sonra ise 50 yılın ardından Tokyo’da Kasım ayında kar yağdı. Meteorolog Kentaro Araki, olayın farklı bir bilimsel boyutunun da incelenebileceğine dair kişisel Twitter hesabından açıklama yaptı. Tokyo sakinlerinden çektikleri kar tanelerinin fotoğraflarını paylaşmalarını isteyen Araki, kar tanelerinin boyutlarını inceleyerek kar yağışının mekanizmasını açıklamakta bu fotoğrafların büyük veri oluşturmaya yardımcı olacağına dair beyanda bulundu. Çıkırt sesleriyle kar tanelerini fotoğraflayan Japonları düşünmek küçük bir tebessüm yaratmadı değil:)
Bu yazı ilk olarak JR. by Campaign Ocak 2017 sayısında yayımlandı.