Erge Güçlü bu ayki yazısında size konfor alanınızdan çıkmak için güç verecek olan Yusuf Atılgan’ın “Aylak Adam” kitabını yorumladı.

Erge Güçlü (25)

Business Intelligence Executive, Wavemaker

 

 

Her şeye karşı duran, karşı çıkan, “karşı” bir adam; aylak adam. Yusuf Atılgan onu “C” olarak adlandırıyor. Uzun uzadıya bir isim bile koymamış aylak adam karakterine. Bir isimle sınırlandırmak istememiş. C, her gün birbirini tekrar eden mesai saatlerinden, bir örnek yapılan her şeyden, kişilerin yeniliğe olan korkusundan, alışılmışın kolaycılığından, alışkanlığın rahatlığından, konfor alanlarından, tekdüzelikten, toplum normlarından, sıradanlıktan nefret ediyor.  Tüm bunlara katlanamayıp tekdüze bir hayatla yetinemeyeceğini bildiğinden farklının peşinde. Hem farklının hem de doğrunun. Oldukça zor biri. Aradığının da zor olduğunun farkında üstelik. Farklıyı ararken doğrusuyla çelişen, doğruyu ararken sıradanlığa düşmekten ürken biri. Aramızda yaşayan bir karakter C. İçimizde yaşayıp yer yer beliren tarafımız. Bazen “Neyse ne” diyerek umarsız olan, bazen de tüm bu düzene karşı çıkan  yanımız.

Kitap kış, ilkyaz, yaz ve güz olarak dört bölümden oluşuyor. Mevsimler tüm aylaklığıyla geçerken C karakteriyle bütünleşiyorsunuz. İlkyaz bölümü şöyle başlıyor örneğin;

Günlerin adı, sürelerince yaşanılan olayların değerine göre değişebilir. Bugün şimdilik  “paltosunu ilk çıkardığı gün”dü, sonra ‘Güler’i ilk gördüğü gün’ olacaktı.

Sadece yedi adet gün ismi olması bile sıradanlığa çıkan bir yol, C için. Günleri yaşadıklarıyla özdeşleştiriyor. İnsanları yalan söylemeye başladıkları zaman dinlemeyi seviyor çünkü o zamanlarda olmak istedikleri ve “olamadıkları” kişiyi anlattıklarına inanıyor. Su katılmış rakı rengindeki bulutları, gazinoları, sinemaları, tramvayları ve tüm rastladığı insanları gözlemliyor.

Bu gözlemlerinden birinde Yusuf Atılgan “sinemadan çıkmış insan” tasviri yapar ve bence olağanüstü olan bu tanımı dünyamıza katar:

Çağımızda geçmiş yüzyılların bilmediği, kısa ömürlü bir yaratık yaşıyor. Sinemadan çıkmış insan. Gördüğü film ona bir şeyler yapmış. Salt çıkarını düşünen kişi değil. İnsanlarla barışık. Onun büyük işler yapacağı umulur. Ama beş-on dakikada ölüyor. Sokak sinemadan çıkmayanlarla dolu; asık yüzleri, kayıtsızlıkları, sinsi yürüyüşleriyle onu aralarına alıyorlar, eritiyorlar.

Kitaptaki tüm gözlemler çok başarılı, eleştiriler de oldukça naif. Şu an etrafımızda gördüğümüz, metroda karşılaştığımız, kasa sırasında yüz yüze geldiğimiz, kaldırımda yürürken yanından geçtiğimiz insanları ve tüm bu insanların düzenleri içerisinde kayboluşunu anlatıyor.

Aylak Adam, hayatın akışı içerisinde kafamızı kaldırmak, her zaman bir arayışta olmak, yetinmemek, merak etmek, sevmek, değişmek için sanata dokunmak, sinemaya, tiyatroya, sergiye gitmek, bir kitap açmak, bir uçak bileti almak, bir fikrin, bir hayalin peşinden gitmek ve bozulmasına kıyamadığımız konfor alanlarımızı gerektiğinde terk etmek için yerinde bir fırsat; yerinde bir eleştiri.

Bu yazı ilk olarak JR. by Campaign’in 37. sayısında yayımlandı.