Boğaziçi Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde okurken çocukluk hayaline yönelip çizim yapmaya başlayan Cansu Bilgici (26), aslında pek de ‘süper kahraman’ olmayan Betterman’le karşımızda.
On yaşında geçirdiği ağır bir hastalık sebebiyle 6 ay boyunca evden çıkamayan Cansu Bilgici için bu süreç çizimle tanışma adına güzel bir fırsat olmuş. Yaşadığı stresi çizimleriyle sayfalara atan ve böylece hayatının gidişatında yeni bir sayfa açan Cansu’nun çizimle ciddi bir şekilde ilgilenmeye başlaması ise 22 yaşında olmuş. 3 yıl önce bir arkadaşından aldığı ilhamla Betterman isimli çizgi-öykü çalışmasına başlayan, Jean-Michel Basquiat’yla kendini özdeşleştiren, kusuru akılda kalıcılığın bir yolu olarak gören Cansu’nun yarattığı Betterman karakterini ve sanata dair bakış açısını kendisinden dinledik. Çizgi-öyküsünde minimalist bir tarzı seçen Cansu’nun renk olarak yeşili tercih etmesinin de elbette ki bir sebebi var: Betterman’ın renk körü olması…
Betterman projesi nasıl başladı, nasıl gelişti?
Üç yıl önce tanıştığım bir arkadaşımdan ilham aldım. Vakit geçirdiğimiz süreçte kafasını ne meşgul ederse o konuda mükemmelleşme çabasını ve bunu büyük oranda başardığını fark etmiştim. Bu konudaki bir şakalaşma sonucu ortaya çıktı. Karakteri yarattıktan sonra Betterman’i çok sevdim ve hayatımda tutmaya karar verdim.
Betterman insanlığa yardım edebilecekken bunu reddeden bir süper kahraman. Güçlerini insanlığa adayan kahraman klişesi seni rahatsız mı etti?
Betterman, sosyal zekası düşük, hafif nerd, insanlarla arası kötü ve dışlanmış bir karakter. Bir kaza sonrası güçleri oluşuyor ama toplumdan dışlanan Superman, Spiderman gibi diğer kahramanların aksine insanlığa yardım etmeye çok hevesli olmuyor. “Neden yardım edeyim ki?” düşüncesiyle hareket ediyor. Bunu iyi ya da kötü olmak için değil, ilgi çekmek ya da ego tatmini için yapıyor. “Benim başıma böyle bir şey gelse ne yapardım?” diye sordum ve bu cevap bana daha gerçekçi geldi. Kahraman olmak çok iddialı bir şey, çok az insan hayatını insanlığın önüne koyar. Bu açıdan haklısın; Betterman, süper kahraman klişesine tepki olarak doğdu.
Betterman de günümüz kahramanlarının aksine eski zamanların karakterleri gibi yalnız bir figür. Bu konuda ne düşünüyorsun?
Çizgi-roman piyasasının etkisi olduğunu düşünüyorum. Mesela Batman tek başına da alıcı bulur ama Batman’la Superman’i karşı karşıya getirince daha çok satar. Ayrıca genelde filmlere daha popüler bir karakter ekleyerek, revaçta olmayan karakteri de satabiliyorlar. Ama Betterman yalnız çalışır!
Betterman’i nerede yayınlayacaksın?
artaboutthings.wordpress.com isimli blogda yayınlamayı düşünüyorum. Bunu eğlenmek için yaptım ve herkesin kolayca erişip eğlenmesini istiyorum. Eğlenmeyebilirler de ama benim gibi eğlenebilecek insanların varlığını düşünmek bile güzel. Tabii burada sadece Betterman’i değil farklı işleri de yayınlayacağız.
Biraz Betterman dışına çıkacak olursak, güzel sanatlar okumamanın herhangi bir eksikliğini gördün mü?
Mesleğime dair çoğu şeyi kendi kendime öğrendim. Çizmeye ilk başladığımda desen atmayı, farklı materyalleri kullanmayı bilmiyordum. Üniversitedeyken yaklaşık üç yıl Galip Tekin’den ders aldım. Beni ilk yönlendiren o oldu ama birçok şeyi de kendim keşfettim.
Sanat tarihine baktığımızda seni etkileyen isimler ya da akımlar var mıdır?
Jean-Michel Basquiat’dan etkilendim. Eserlerinden ziyade hayat hikayesinden… Sanat tarihine geçen ilk siyahi ressam olduğu için kimsenin arkasında durmak istemediği ama yeteneği de buna rağmen görmezden gelinemeyen bir insan. Keşfedilmesi Andy Warhol’la bir restoranda karşılaşmasıyla gerçekleşiyor. Tamamen o an orada olmasıyla alakalı. Ben de çeşitli tesadüfler sonucu sanata yönelmiş bir insanım, bu açıdan onunla aramda bir bağ hissediyorum.
Yaptığın çalışmalara nasıl bir kimlik kazandırıyorsun? Seni yansıttığını düşündüğün belirgin özellikleri var mı?
Neon, parlak renkler kullanmayı seviyorum, soluk şeyler beni çekmiyor. Çocukluğumdan bu yana insanların hayatında iz bırakmayı, dikkat çekmeyi istiyordum. Ahmet Hamdi Tanpınar’da görmüştüm ilk bunu, ölüm korkusuyla ismini bırakarak baş etmiş. Bende de ölüm korkusu çocukluktan beri vardır. Yaptığım şeylerin göze batması, ilgi çekmesi bu açıdan düşününce hoşuma gidiyor. Bunun dışında karakterlerimin klasik güzellikten meydana gelmesindense bir kusurlarının olmasını tercih ediyorum. Fiziksel ya da manevi fark etmez. Kusur, insanları akılda kalıcı yapıyor.
Çizim yaparken nelerden besleniyorsun?
Çizmeye yeni başladığım günlerde tanıdığım herkesin eskizini yapıyordum. Şimdiyse yanıma defter alıp dışarı çıkıyorum ve gördüğüm her şeyi çiziyorum. Çizdiğim karakterlerin çoğu tanıdığım ya da gördüğüm insanların abartılmış, bazı özellikleri keskinleştirilmiş ve karikatürize edilmiş halleri oluyor. Yaptığım işlerin çoğu karakter yaratma üzerine. Bunda benim için en önemli nokta, gerçek olması, yapay durmaması; yani karakterin bir geçmişinin ve geleceğinin olması. Bu yüzden doğal süreç içinde nereye kadar giderse orada kalıyor. Biraz daha zorlamam, sivriltmem söz konusu değil.
Çizgi hikayelerinde bahsetmemeliyim dediğin kırmızı çizgilerin var mı?
Deneyimlemediğim şeyleri çizmem ve anlatmam. Mesela orta sınıf bir ailede büyüdüm, üst sınıf ya da alt sınıf bir ailenin hayatını anlatmam. Yaşamadığım bir şey bana ait olmadığı için samimi olmaz.
Betterman dışında neler yapıyorsun?
Şu anda Webbiennial isimli bir serginin küratörlüğünü yapıyorum. Webbiennial.org dünyadaki ilk online sergi ama bu kez dünyanın en büyük web tabanlı sergisi olmayı amaçlıyor. Konu olarak selfie’yi seçtik, yani dijital otobiyografik sanat üzerine yoğunlaşacağız. Hatta sadece dijital işler yayınlanacak. Biraz dijital sanatın görünür olması biraz da müze klişesinin yıkılmasını amaçlıyor. İnsanlara formal kıyafetler giymeden gezebilecekleri 7/24 açık bir sergi deneyimi sunmayı amaçlıyoruz.
Geleceğinle ilgili neler planlıyorsun?
Bugüne kadar piyasa ve sanat işlerini aynı anda yürütmeye çalıştım. Piyasa işlerinin ulaşılabilir olması, daha sanatsal işlerin tamamen kendi isteğime göre şekillenmesi beni tatmin ediyor. Herhalde bundan sonra iki yolu da beraber yürütmeye çalışacağım. Aslında hayat önüme ne getirirse!
Bu yazı ilk olarak JR. by Campaign Eylül 2016 sayısında yayımlandı.