JR. by Campaign

Bir MBFWI daha geride kaldı…

Lug Von Siga

İlkbahar/Yaz 2017 koleksiyonlarının sunulduğu Mercedes-Benz Fashion Week Istanbul (MBFWI), 11-15 Ekim 2016 tarihleri arasında gerçekleşti.





Gökçecan Yürekli (26)
Moda Editörü, Rack İstanbul

Mercedes-Benz’in moda haftasına sponsor olmasının ardından bir süre Karaköy’deki Antrepo’larda gerçekleşen organizasyon, geçen sezon Zorlu Center’ın önüne kurulan çadırda devam etmişti. Bu kez yine Zorlu Center’da, Performans Sanatları Merkezi’ne taşınan MBFWI için söylenmesi gereken ilk konu; etkinliğin rahatlık açısından en kendine yakışır mekanı bulduğu idi. Arada “Alışveriş merkezinde moda haftası yapıyoruz!” serzenişlerine şahit olsam da, gerek organizasyonda görev alanların, gerek katılımcıların rahatlığına bizzat şahit oldum.

Moda haftasının takvimi geçtiğimiz birkaç sezona oranla bir hayli kalabalıktı; İstanbul’da uzun süredir defilelerini izlemediğimiz Dilek Hanif, Özlem Süer, Bahar Korçan gibi isimler bu defa resmi takvimde yer aldılar. Sadece hazır giyim koleksiyonlarını değil, yurt dışından satınalmacıların bile heyecanla takip ettiği couture koleksiyonları da podyumlardan geçti. Dolayısıyla, hem basının hem katılımcıların etkinliğe ilgisi fazlaydı. Tabii her şey güllük gülistanlık değildi. İşin organizasyon kısmı gayet iyi ve özenle gerçekleşince, bu defa başka sorunlar su yüzüne çıkmaya başladı. Katılımcılarda moda haftası kültürünün henüz oturmadığına bir kez daha şahit olduk; moda ve tasarım konuşmaya değil, magazin gündeminde yer bulmaya gelen “VIP” katılımcıların çoğunlukta olduğu ön sıralar, yine oturma düzenini yapan ajansların korkulu rüyası oldu. Giriş katında görmezlikten gelinemeyecek büyüklükte konumlanan, davetiyelerin verildiği masaya dâhi uğramadan, kendine zorla önce backstage’de, sonra ön sırada yer bulmaya çalışan ünlü(!)lerimiz, blogger’larımız, moda insanlarımız…

Dip not geçmek gerekirse; Eylül ayında dört büyük moda şehrinde gerçekleşen defileler sırasında sosyal medyada blogger’lara atılan taşı hiç doğru bulmadım. Dünyada bu işi layığıyla yapan insan sayısı çok fazla. Dergilerin, editörlerin bu insanlar üzerinden kendi yayın kuruluşları için gerek basılı olarak, gerek sosyal medyada prim yaptıktan sonra, ortaya koydukları işi küçümsemelerini sadece komik buldum. Uluslararası markaların pazarlama bütçelerinde sosyal medyaya ayırdıkları yüzdelerini ne kadar büyük bir ivmeyle artırdıkları, bu olumsuz eleştirinin en büyük cevabı. Benim yukarıda bahsettiğim konu ise; işini layığıyla yapmayıp, konunun altını doldurmadan gösteriş uğruna insanları küçük gören tutumun ne kadar rahatsız edici olduğu. Asıl konumuza geri dönelim…

Dali Osmanlı’da yaşasaydı…

Geçen sezon Gaudi’den aldığı ilhamı koleksiyonuna taşıyarak moda haftasının güçlü isimlerinden biri haline gelen, benim de hayranlık duyarak tasarımları ve defilesi hakkında röportaj yapıp JR. sayfalarına taşıdığım Başak Cankeş, Bashaques’ markasıyla yine en akılda kalan isimlerden biri oldu. Sanatı giyilebilir tasarımlara dönüştürmesiyle ismini duyuran tasarımcı bu defa, Dali’nin Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşadığını hayal ederek bir koleksiyon yaratmıştı. İşbirliği yaptığı sanatçılar aracılığıyla minyatürleri sürrealizme yaklaştırdığı desenleri yedirmişti. Dans gösterileriyle açılan defilesi ve farklı sunumu katılımcılar tarafından çok ilgi gördü.

Agatha Christie yine İstanbul’da

Geçen sezon takvimde yer almadığı için bu moda haftasında gerçekleştireceği defileyi merakla beklediğim Gül Ağış’ın Lug Von Siga markasının, Agatha Christie’nin “Doğu Ekspresinde Cinayet” romanından esinlenerek hazırladığı, “Agatha İstanbul’da” ismini verdiği koleksiyonu büyük alkış topladı. Pera Palas Hotel’in büyüleyici atmosferinin eşlik ettiği koleksiyon, Gül Ağış’ın güçlü kadınlara ithafen yarattığı, önceki ayağında Frida Kahlo’nun hayatını konu edinen serinin etkileyici bir bölümü olarak akıllarda yer etti. Tasarımcı bu defa, Agatha Christie’den ilham alarak kadının eşsizliğini ve cesur olması gereken karakterini vurgulamıştı. Bir kadın olarak gördüğü İstanbul’un “Konstantinople” isminden kurtulduğu 30’lu yıllara ithafen yarattığı baskılar, detaylı nakışlar, derin V-yakalar koleksiyonda ön plandaydı.

DB Berdan’dan unutulmayacak defile

Her sezon mutlaka sosyal mesaj içeren koleksiyonlarını çok ses getiren şovlar eşliğinde sunan DB BERDAN markasının tasarımcıları anne-kız Deniz ve Begüm Berdan, bu sezon moda haftasının en coşkulu defilesini gerçekleştirdiler. Cinsiyet haklarını ele alan koleksiyonu podyumda gören herkes şaşkınlık içindeydi. Defilenin açılışını yapan, haylaz tavırlarıyla tanınan Gonca Vuslateri’nin yanı sıra, Rüzgar Erkoçlar da podyumdaydı ve cesaretiyle büyük alkış aldı. Geçtiğimiz haftalarda YouTube’u kasıp kavuran Athena’nın “Ses Etme” videosunda da yer alan, Drag Queen, Onur Gökhan Gökçek yine defilenin sürpriz isimlerindendi. Defileyi kapatan ise büyüleyici sesiyle Harun Nuri Ateş oldu. Modeller podyumu terk ettiğinde dâhi uzun süre ayakta alkışlanan kontrtenörün nokta koyduğu şov, günlerce konuşuldu.

 

“Mavi Erkekler”

Türkiye’den çıkıp ününü yurt dışına taşıyan Les Benjamins markası, İlkbahar/Yaz 2017 koleksiyonunu, kent yaşamını kabile yaşamı ile karıştıran yeni hayata dair vizyonunu sürreal bir dilde sundu. Kabile kültürünü temsil eden Tuareg halklarının Afrika çöllerinden yürüyerek geçen erkeklerini, cesur bir renk ve dokuyla “Mavi Erkekler” olarak tanıttı. Aslında model olmayan erkekleri podyuma çıkartarak koleksiyonunu sergileyen markanın tasarımlarında boncuk işi, flok, folyo, dijital baskı ve zengin jakar kumaşlar kullanılıyordu. Soho House’ta gerçekleşen sunumun en ilgi gören kısmı ise sonrasında gerçekleşen partiydi. 600 kişilik mekana doluşan yaklaşık 2000 kişi, her katta çalan müzik eşliğinde sabaha kadar dans etti.

 

Zamansız elbiseler, desenler ve ipekler

Bu sene etkinlik isim sponsoru Mercedes-Benz’in desteklediği “Mercedes-Benz celebrates Bahar Korçan” adı altında gerçekleşen tasarımcının “Toz” koleksiyonu sergisi, hafta boyunca MBFWI alanında davetlileri karşıladı. Böylece Bahar Korçan, uzun zamandır ilk kez, İstanbul’da koleksiyon sunumu gerçekleştirmiş oldu. Tasarımcı Bahar Korçan’ın kendi yazdığı bir şiirden yola çıkarak tablolara döktüğü desenlerden yarattığı koleksiyon, el boyaması ipekler, tabloları yansıtan desenler ve zamansız elbiselerden oluşuyordu. Koleksiyon, insanın tozdan yaratıldığı ve toza dönüşeceği düşüncesinden yola çıkıyor ve evrendeki her detayın büyük bir bütüne hizmet ettiğini, insanları birbirine bağlayan tek gücün sevgi olduğunu anlatıyordu. 3 yıllık bir çalışmanın ürünü olan koleksiyon, resim, heykel ve modayı ilham verici bir sentezde birleştirdi. Tasarımcıya ilham olan kendi şiiri de sergi çıkışında tüle basılı olarak katılanlara hoş bir hatıra olarak dağıtıldı.

Bu yazı ilk olarak JR.by Campaign Kasım 2016 sayısında yayımlandı.