JR. by Campaign

Böyle söyledi Nolan

Yılın en çok beklenen filmlerinden Dunkirk, Temmuz’da vizyona giriyor. Ama filmden önce buyurun Christopher Nolan’a daha yakından bakalım.

Alp Turgut (28)

Filmdoktoru.com

 

 

Bu ay yılın en merakla beklenen filmlerinden biri olan Christopher Nolan’ın yeni filmi Dunkirk sonunda vizyona giriyor. 2. Dünya Savaşı’nda askerlerin yaşadığı psikolojiyi üç farklı alanda seyirciye hissettirecek olan film kim bilir seyirci için nasıl bir deneyim olacak? Ama ondan önce yeni filmin şerefine imza attığı her filmle seyirciye bambaşka deneyimler yaşatan yönetmenin felsefesine daha yakından bakalım dedik.

Christopher Nolan’ın sinema dünyasındaki yeri bambaşka kuşkusuz. Bunda birbirinden muhteşem filmlere imza atmasındaki rol büyük; fakat Nolan’ı bu kadar özel ve başarılı yapan şey sadece bu değil. 2005 yılındaki Batman Begins / Batman Başlıyor filminde şöyle bir diyalog vardı: “Kendinizi bir insandan çok daha fazlası haline getirirseniz, kendinizi bir ülküye adarsanız ve sizi durduramazlarsa, işte o zaman tamamen başka  bir şey olursunuz. Efsane, Bay Wayne.” Popüler kültür öğelerini kullanırken bir yandan alt metinde özellikle Friedrich Nietzsche ve George Orwell felsefelerine filmlerinde yer vererek sanat filmlerine imza atan Christopher Nolan, işte bu yüzden efsane olma yolunda ilerliyor.

Trajedilerle dolu karakterler

Nolan filmlerine yakından bakıldığında ana karakterleri arasındaki bazı benzerliklerin dikkat çektiğini söyleyebiliriz. Nietzsche’nin geliştirdiği, özellikle Böyle Söyledi Zerdüşt adlı eserinde açık bir şekilde tanımladığı felsefi terimlerden birisi olan Üstinsan (Übermensch) modelini odak noktasına alan Nolan’ın tüm ana karakterlerinin geçmişlerinin trajedilerle dolu olduğuna tanıklık ederiz ki tüm filmlerinde gördüğümüz en öne çıkan trajedi, karakterin sevdiğini kaybetmiş olmasıdır. Nietzsche “Yeryüzünün anlamı olacak İnsanötesi! Yeryüzüne bağlı kalın, inanmayın size dünya ötesi umutlardan söz edenlere!” derken “Bengi Dönüş”den söz eder. Bengi Dönüş düşüncesine göre bazı şeyleri yeniden yaşamak zorunda olan insanın bir çeşit kavranılmaz özgürlüğe kavuşabilmesi ve bir şeyleri anlamlandırması uğrunda yaşadıkları değerli olmakla beraber kaderini kabul etmesi (Amor Fati) gerekmektedir. Bunları yapan insan Üstinsan mertebesine erişir. Nolan’ın filmlerinde de gördüğümüz karakterlerin yaşadığı trajedilerinin onları bulundukları duruma getirerek İnsanüstü mertebesine eriştiklerdiklerini görürüz. Buna verilebilecek en güzel örnek tabii ki The Dark Knight / Kara Şövalye (2005 – 2012) üçlemesindeki Bruce Wayne / Batman başta olmak üzere tüm kötü karakterler. Ama ondan önce biraz gerilere gidip 2000 yılındaki Memento / Akıl Defteri’ne bakalım.

Kendine özgü doğrusal olmayan anlatımıyla teknik açıdan akıllara kazınan Akıl Defteri’nde Guy Pierce tarafından canlandırılan Leonard’ın hafıza sorununun eşinin gözleri önünde öldürülmesi sırasında başına aldığı darbeyle gerçekleştiğini görüyoruz. Karakterin kısa dönemde her şeyi geçici sürelerle unutmasına rağmen eşinin öldürülme anını hiçbir zaman unutmaması ve karakterin (hafıza sorunu nedeniyle) devamlı bir intikam döngüsü içerisinde olması Nietzsche’nin Üstinsan kavramına tam olarak uyuyor. Öte yandan, aynı adlı Norveç filminin 2002 yılındaki uyarlaması olan Insomnia’da Al Pacino’nun canlandırdığı dedektif Will Dormer adlı karakterin geçmişi hakkında fazla bilgi edinemesek de Dormer’ın kazara öldürdüğü partneri için duyduğu vicdan azabına ortak oluyoruz. Tabii bu filmle beraber ilk defa belirli bir kötü karakter devreye giriyor. Sinema dünyasında kötü karakter olarak düşünülmeyecek belki de tek aktör olan Robin Williams’ı tercih eden Nolan, oyuncu tercihi konusundaki yeteneğini daha o zamanlardan göstermeye başlamış.

Batman meselesi

2005 yılındaki çizgi roman filmlerinde çığır açan başyapıt serisinin başlangıcı Batman Başlıyor’la Nolan’ın tam aradığı karakter cennetine kavuştuğunu söyleyebiliriz. Annesini ve babasını korkunç bir cinayete kurban veren Bruce Wayne’in yaşadığı trajedilerden güç alarak bir intikamcıya dönüştüğü seride Batman’i Üstinsan olarak tanımlamak mümkün. Bu şekilde bütün acılarıyla ya da ölümcül yapısıyla da olsa yaşamı yeniden yaşamaya evet diyebilen karakterin Zerdüşt’ün dediği gibi “kişinin kendi gönüllü ölümünü seçmesi” düşüncesini odak noktasına aldığını görüyoruz. Peşine düştüğü her kötü karakterle ebeveynlerinin ölümünü tekrar tekrar yaşayan Bruce’un bu anıları tekrar tekrar yaşamayı onaylaması onun adalet savaşçısı Batman olarak neyden beslendiğini bizlere hissettiriyor. Filmin sloganının “Neden düşeriz? Tekrar ayağa kalkabilmeyi öğrenebilmek için” olması da karakterin tekrar tekrar başarısızlığa uğramasına rağmen seçtiği ülkü uğruna verdiği savaşı özetler nitelikte. Öte yandan, madalyonun öteki yüzünde de bir Übermensch bulunduğunu belirtmek gerek. Filmin kötü karakteri Ra’s al Ghul’un bulunduğu duruma gelmesinde eşinin uğradığı trajik cinayetin neden olduğunu öğreniyoruz. Fakat Ghul’un adalet ideolojisi suçu ne olursa olsun asla öldürmeyen Wayne’e göre daha katı. Ghul’a göre “Suç, hoş görülemez. Suçlular, toplumun hoşgörüsünden beslenir.” Tek çözüm vardır o da suçluyu ortadan kaldırmak. Aslında bu şekilde Nolan’ın bize benzer trajedilerin nasıl farklı ideolojiler ortaya çıkardığını gösterdiğini belirtmek gerek.

Heath Ledger’ın mükemmel ötesi performansıyla ikinci filmle (The Dark Knight / Kara Şövalye) sahneye çıkan Joker’in ise geçmişi hakkında hiçbir şey söylenmez. Karakterin geçmişinde neler yaşadığı üç sahnede kendi ağzından farklı bir şekilde açıklanır ama hiçbir zaman net bir şekilde seyirciye sunulmaz ki karakterin gelmiş geçmiş en iyi kötü karakterlerden biri olmasının en büyük nedeni de budur. Çünkü bu seyirciye merak unsuru yaratmakla beraber karakterin psikolojik yapısını yorumlamaya açık bırakır. Joker de yaşadıkları nedeniyle kendi gönüllü ölümünü seçmiştir. Kaybedecek hiçbir şeyi olmadığı için korkusu yoktur ve hareketleri plansızdır. Joker’i geçmişte öldürmeyen şey Nietzsche’nin de dediği gibi onu güçlendirmiştir. Hatta ünlü cümleyi değiştirerek seyirciye şöyle der: “Seni öldürmeyen şey seni… başkalaştırır.” Bu arada Joker Batman’le olan sorgu sahnesinde nihilist bir görüş sergileyerek “Bu dünyada hayatta kalmanın tek mantıklı yolu, kural tanımamaktır” der ki Schopenhauer’ın nihilist felsefesini geliştirenin Nietzsche olduğunu düşünürsek bu durum çok da şaşırtmamakta.

Bu filmde asıl kurbanlar ise müstakbel eşini Joker’in düzenlediği patlamada kaybedip patlamada yaralanan Harvey Dent / İki Yüz ve sevdiği kadını kaybeden Wayne’dir. Yine bu şekilde benzer bir karakter modelini görmemiz mümkün. Üçüncü filme (The Dark Knight Rises / Kara Şövalye Yükseliyor) sahneye çıkan Tom Hardy’nin şahane performansıyla döktürdüğü Bane karakteri ise Ghul’la benzerlik taşımakla beraber Batman’i yenen tek kötü karakterdir ki bu filmle de yükseliş teması tekrardan gün yüzüne çıkar. Bu arada tüm kötü ve iyi karakterlerle aslında iyi ile kötünün kutuplarda olmadığını vurgulayan Nolan’ın Orwell’den esinlendiği ideolojide hayatta hiçbir şeyin bir ya da sıfır olmadığını belirtmek gerek. Özellikle son Batman filmiyle sınıf ayrımının yarattığı yıkıma dikkat çeker.

Eşsiz tekniklerin yönetmeni

2006 yılındaki The Prestige / Prestij filminde Robert Angier (Hugh Jackman) ve Alfred Borden (Christian Bale), 2010 yılındaki Inception / Başlangıç filmindeki Cobb (Leonardo DiCaprio) ve 2014 yılındaki Interstellar / Yıldızlararası filmindeki Cooper (Matthew McConaughey) karakterlerinin de sevdiklerini kaybettikleri bir trajediye sahip olduklarını görüyoruz. Tüm karakterlerin geçmişleriyle takıntılı halde olmaları ve yine yaşananlardan güç alarak ülkülerinde vazgeçmemeleri en belirgin Nolan imzaları olarak göze çarpıyor.

Christopher Nolan filmleri hakkında anlatacak daha çok şey var ama Prestij, Başlangıç ve Yıldızlararası gerçekten ayrı bir yazı konusu. Kendine has zengin felsefesi, özgün fikirleri ve eşsiz teknikleriyle Nolan, özellikle her şeyin dijital kameraya ve bilgisayar efektlerine kaydığı şu zamanlarda film gibi film yapan nadir yönetmenlerden. Umuyorum yeni filmleriyle sinema severlere daha farklı ve güzel deneyimler yaşatarak yeni başyapıtlarla efsane yönetmenler arasındaki yerini sağlamlaştıracak.

Bu yazı ilk olarak JR. by Campaign Temmuz 2017 sayısında yayımlanmıştır.