“Gözlerimi kapatıyorum ve istifa ediyorum”

Gerçekten para kazanmak için mi çalışmak istiyorsunuz? Yoksa, siz severek ve eğlenerek çalışırken, yaptığınız iş paraya mı dönüşsün istiyorsunuz?

Onur Beşen (29)

Makine Mühendisi

 

 

Bu soruların cevabını en geç üniversite tercihlerimizi yapmadan önce ya da üniversite zamanlarında vermemiz gerekir diye düşünülür. Tüm hayatımız, özellikle Türkiye’de, okuduğumuz üniversitedeki bölüme ve bu süreçteki seçimlere göre büyük ölçüde şekillenecektir. Çünkü yıllar boyunca süren ilköğretim, lise ve üniversiteden sonra artık profesyonel iş hayatında tüm bu öğrenilenleri, tecrübe ile buluşturma noktasına geldiğimizden artık verilecek olan aksi bir karar tüm emeklerin bittiği nokta gibi algılanabilir. Doğduğunuz aile ve büyüdüğünüz kültür, iş hayatına girmeden önce size dolaylı ya da direkt şekilde etki edebilir. Belki sadece aileniz istediği için, aslında sizin istemediğiniz bir üniversite ve o üniversitedeki bölümü seçmiş olabilirsiz. Ya da siz yetişirken daha aile içerisinde size dolaylı olarak kodlanan bir meslek grubu olabilir. Anne babanız öğretmense, öğretmenliğe bakış açınız diğer mesleklere nazaran anne babanızın mutluluğu ile doğru orantılı olacaktır. Bu durumlar bir yandan hepimiz için normal, bir yandan da aslında kendi benliğimiz için sorgulanmadan itaat ettiğimiz durumlar olabilir. İşte bu noktada asıl olan ne istediğimiz. Emin olun her ne olursa olsun istediğiniz yönde gitmek size kısa vadede belki sıkıntılar yaratacaktır; ama uzun vadede çok mutlu olacağınızdan emin olabilirsiniz. Geçenlerde bir üniversitede katıldığım konferansta dinleyicilerden bir tanesi bana “İstemediğim bir bölümde okuyorum, ne yapmalıyım?” diye sordu. “Neye mal olursa olsun, ne kadar sıkıntı çekecek olursan ol mutlaka bölümünü değiştir” dedim. Çünkü ben üniversite yıllarında bu bilinçte ve bu farkındalıkta değildim, beni neyin mutlu ettiğini ve nerede çok daha yararlı olabileceğimi ben çok daha sonradan öğrendim.

Şu an istemediğiniz bir bölümde okuyor olabilirsiniz ya da istemediğiniz bir işe girmiş olabilirsiniz. Hayat sizin için çekilmez ve bir o kadar da başarısız bir hal almaya başlamış olabilir. Ama unutmayın, hiçbir şey için geç değildir. Bu anlatıyor olduklarım klasik birer ebeveyn tavsiyesi gibi görünebilir ama gerçekten değil. Nedenine gelecek olursak, 3 buçuk yıldır çalıştığım iş yerimden istifa ettim. Artık istediğim, daha çok mutlu olacağımı düşündüğüm ve belki hepsinden de önemlisi daha fazla fayda sağlayabileceğim bir işe geçiş yaptım.

Elektrik elektronik mühendisi olarak dünyaca ünlü bir otomobil üreticisinin Türkiye’deki fabrikasında proje mühendisi olarak çalışmaktaydım. Uzun uğraşlar sonucunda bin bir türlü mülakatlarla girip mutlu mesut çalışırken aslında yaptığım işten mutlu olmadığımı ve bundan sonraki hayatımda bu işi yapmak istemediğimi anladım. Bunu anlıyor olmam iş hayatına girdikten sonra bir iki yılımı almış olsa da ‘hiçbir zaman geç değildir’ düşüncesi ile kendi istediğim ne ise onun için efor sarfetmeye başladım. Önce istediğim bölümde yüksek lisans yapmaya başladım sonrasında bana bilgi birikimi kazandıracak ne kadar yayın varsa okumaya başladım. Artık hazır olduğumu hissettiğimde yeni iş arayışım başladı. Şu anda o son derece kurumsal hayatımı bırakıp bir iletişim ajansında çalışmaktayım. Yapılan işler çok farklı, değil mi? Çünkü bunu istiyorum ve bu işi yaparken ortaya çok daha parlak sonuçlar çıkartabileceğimi biliyorum. Ama en önemlisi, isteyerek ve eğlenerek yapıyorum.

İşten istifa edeceğimi duyan arkadaşlarım yanlış yolda olduğumu söyleyip “İnsanlar senin yerinde olmak için neler veriyorlar, sen bunları elinin tersiyle itiyorsun” gibi ithamlarda bulundular fakat ne istediğimden emin olduğum için beni yolumdan hiç bir şey geri çeviremedi.

 

İç sesinizle konuşun

Şimdi gelelim tüm bunlar olurken aslında bu zamana kadar baskıladığım, bir şekilde önüne geçmeye çalıştığım ve konfor alanından çıkmamın bir intihar olacağını söyleyen iç sesimin bana yaptıklarına.

Ortaokul yıllarımda ilk defa tanıştım iç sesimle ve bu iç ses acayip eleştirisel yaklaşıyordu bana. Her söylediğime bir kulp bulur, her attığım adımı eleştirir, olayların yüzlerce sonucunu senaryolaştırır ve oynardı. O zamanlar iç sesimin de farkında olmadığımı bir iki senedir yeni anlıyorum. Eğer siz de farkında değilseniz hala, bu yazıyı okuduktan sonra gözlerinizi kapatın ve kendi kendinizle konuşmaya başlayın.

Önce şu anda hayatın hangi noktasındasınız, yaptığınız yanlışlar ve doğrular neler, bunları düşünün. Sonrasında ise verdiğiniz bir kararın sonucunu şu an hala yaşıyor musunuz? Ve bundan memnun musunuz? Yanlışlarınızı reddetmek yerine onları içtenlikle kabul edip devam edebiliyor musunuz? Kariyerinizde ya da okulunuzda istediğiniz noktada mısınız? Değilseniz eğer, neden? Daha fazlası için uğraşıyor musunuz? Tüm bu soruların cevabı, emin olun, size dışarıdan bir göz olarak nasıl göründüğünüzü birazcık da olsa gösterecektir.

Kararları sayısal olarak gözden geçirin

Cevaplarınız hoşunuza gitmeyebilir ve moralinizi bozabilir. Bunların sonucunda kendinizi acımasızca yargılamak yerine moralinizi bozan noktaları bulup eğer mümkünse düzeltme, değilse eğer, bu olayları ya da seçimleri içtenlikle kabul etme yolunu seçmelisiniz. Ancak o zaman kariyerinize yön verebilir ve olmak istediğiniz yer için çok daha istekli bir şekilde çalışabilirsiniz.

Belki de bu noktalarda benim yaptığım gibi yapabilir, tam da kalbinizle vereceğiniz kararları birazcık da sayısal olarak gözden geçirebilirsiniz. Vereceğiniz bölüm değişikliği kararı, bir projeye başlama kararı ya da benim gibi, eğer çalışıyorsanız, böyle keskin bir sektör değişikliği kararı size uzun vadede neler kazandıracak ve sizden neler götürecek, bunları hesaplayabilirsiniz. Kısa vadede emin olun her değişiklik size negatif olarak yansıyacaktır çünkü alıştığınız bir konfor alanından çıkıp çok daha fazla çalışacağınız ve psikolojik olarak çok fazla negatif durumlara maruz kalacağınız bir süreçten geçeceksiniz. Ama uzun vadede bu kararın size hem başarı hem de mutluluğu bir arada getireceğinden daha çok eminseniz, adımlarınızı sağlam ve istekli atmamanız için hiçbir sebep yok demektir.

Benliğinizi ortaya koyun

Biliyorum, “bunları söylemesi çok kolay tabii” diye düşünüyorsunuz ama inanın söylemesi çok kolay ama yapması hiç kolay değil. Bu süreçte kolay olan bir şey var; her şeyi “siz” istediğiniz şekilde ve istediğiniz için yaptığınızdan, ne kadar zor olursa olsun, onu yapabilecek gücü kendinizde buluyorsunuz. Hiçbir zaman umutsuzluğa kapılmadan, ileride yapmak istediğiniz işi düşünmek ve size ne kadar uzak olursa olsun onu hayal etmek ve adım atmaya başlamak, benliğinizi de ortaya koymak demek aslında. Adım atmaya başladığınızda aslında hayal ettiğiniz kariyerin çok da uzağınızda olmadığını ve vermeniz gereken kararları kimsenin tavsiyesi olmadan en iyi sizin bilebileceğinizi göreceksiniz.

Bu ay okuduğum kitaplar:

Zeynep Selvili Çarmıklı: Pembe Fili Düşünme

Paul Arden: Mesele Ne Kadar İyi Olduğun Değil, Ne Kadar İyi Olmak İstediğindir

 

Bu yazı ilk olarak JR. by Campaign’in 37. sayısında yayımlandı.