Hangimiz sevmedik çılgınlar gibi?

Beş yıldır birçoğumuzun hayatının merkezine oturan Game of Thrones efsanesi, her sezon finalinde “1 yıl daha nasıl bekleyeceğiz?” dedirtti. Peki bu dizi nasıl oldu da hayatımızın merkezine oturdu ve herkesin konuştuğu bir konu haline geldi?

Doksanlı yıllarda Türkiye’de belli diziler izlenirdi. Çünkü belirli kanallar dışında izleyicilerin pek fazla seçeneği yoktu. Ancak internetin yayılması ve yabancı kanalların artmasıyla birlikte hayatımıza yabancı diziler -çoğu Amerikan yapımı- girmeye başladı. Kimimiz 90’lı yılların efsane sitcom’u Friends ile yabancı dizi izleme furyasına başladı kimimiz de Lost ile (Ne Lost’u? Ben dizi izlemeye Oz ile başladım diyenler de vardır tabii). Her döneme damgasını vurmayı başarmış diziler yavaş yavaş Türkiye’de de yer almaya başladı ve kendimizi birkaç günde 1 sezon diziyi bitirirken bulduk. Son 5 yıldır hayatımızın merkezine oturan dizi hangisi oldu diye sorsak farklı cevaplar alabiliriz ama ortak görüş Game of Thrones olurdu herhalde.

Game of Thrones, Amerikalı yazar George R. R. Martin tarafından yazılan Buz ve Ateşin Şarkısı isimli kitap serisinden 2011 yılında David Benioff ve D. B. Weiss tarafından televizyona uyarlandı. Dizinin yeni bölümleri yayınlanmaya başladıkça, herkes Game of Thrones hakkında konuşmaya başladı ve diziyi henüz izlemeyenler de tüm bu ortak muhabbetten geri kalmamak adına “Ben de bir göz atayım, nasıl bir diziymiş” diye diziyi izlemeye başladı. Peki Haziran ayında 6. sezonunun finalini yapan diziyi neden bu kadar çok sevdik? (Yazının bundan sonrası spoiler içermektedir.)

Yarattığı dünya oldukça gerçekçi

Yarattığı evren her ne kadar oldukça fantastik olsa da hedef kitlesi tamamen yetişkinler. Saint Peter’s University’de film ve medya araştırmalarında profesör olan Barna Donovan bu durumu, “Game of Thrones doğrudan yetişkinleri hedef alıyor ve aktardığı şeyler yapmacık değil, ima içermiyor ya da gülünç ögeler taşımıyor. Dizinin ekranlara yansıyan her sahnesinde sosyal ya da politik mesajlar bulunuyor.” şeklinde açıklıyor. Diziyi izlemeyen birine ejderhalardan, warg’lardan ya da devlerden bahsettiğinizde anlattıklarınızı fazlasıyla fantastik ya da çocukça bulabilirler. Ancak dizinin yarattığı dünya sadece yetişkinlere yönelik, hatta çocuklar için fazlasıyla ürkütücü.

Dizinin karakterleri, hem de her biri

Dizi ve filmlerde iyiler ve kötüler çoğu zaman net çizgilerle birbirinden ayrılır. Ancak Game of Thrones’ta öyle kötüler var ki, onlara kızamıyor hatta zaman zaman onları haklı bile buluyoruz. Mesela ilk sezonlarda Kral katili Jamie Lannister’dan nefret ederken son sezonda niye onu masum bulmaya başladık? Ya da Catelyn Stark dizinin en iyi karakteriyken neden hatalar yaptı ve izleyicinin gözünden yavaş yavaş düşmeye başladı? Psikanalist Phillip Freeman, dizinin iyi ve kötü hakkında olmadığını daha ziyade etkileşimden ibaret olduğunu belirtiyor. Herkesin bir favori karakteri olsa da ona kızmadan da duramıyoruz. Jon Snow mükemmel bir savaşçı olmasına rağmen kötü kararlar verebiliyor. Sansa Stark leydi olmak için yaratılmış narin bir kızken izleyiciyi sinir edebiliyor ancak sonrasında hırslı bir kadın olarak Jon’a her adımda yardımcı oluyor.

“Başroller ölmez” savını çürüttü

Film ya da dizi izlerken başrol oyuncusunun başı dertteyse bir yandan heyecanlanırken bir yandan da içimizdeki “Başroller ölmez” sesine kulak verip kendimizi rahatlatırız. Tabii izlediğiniz dizi Game of Thrones olunca işler oldukça değişiyor. Daha ilk sezonda dizinin başrol oyuncusu iyilik timsali Eddard ‘Ned’ Stark ölünce bu işte bir tuhaflık olduğunu anlamıştık. Hiçbir şey alıştığımız türden değildi. Khal Drogo, Robb Stark, Catelyn Stark, Joffrey Baratheon, Ygritte, Hodor, Rickon Stark… Sonrasında da ölümler artarak devam etti.

Güçlü kadınlar daima dizinin merkezinde

Çoğu zaman kadınlara anne, sevgi dolu eş ya da entrikacı rolleri biçilse de Game of Thrones’taki kadınlar birçok özelliği barındırıyorlar. Mesela Arya Stark soylu bir ailenin en küçük kızı. Bir leydi gibi yetiştirilmek istenen Arya buna direniyor ve iyi bir savaşçı olmak için her şeyi deniyor. Toplumun dayattığı rollere direnen Arya’nın benzeri olan bir başka karakterse Brienne of Tarth. Renly Baratheon’a duyduğu sadakatle tanıdığımız Brienne, ardından Catelyn Stark’ın hayatında en çok güven duyduğu isimlerden birine dönüştü. Son olarak da Sansa’nın koruyuculuğunu üstlendi. Cersei Lannister ve Catelyn Stark ise anne kimliklerinin yanında ne kadar güçlü kadınlar olduklarını ve çocukları için yapamayacakları hiçbir şey olmadığını kanıtladı. Barna Donovan, “Cersei’yi tipik bir cadı kraliçe olarak nitelendirmememizin ve onu ilginç bulmamızın sebebi nedir?” sorusu üzerinden yola çıkarak “Cersei aslında erkek egemen toplumda kadın bir kurban. İstemediği bir evlilik yapmak zorunda kalıyor ve kadın olduğu için daima geri planda kalıyor.” cevabını veriyor. Daenerys Targaryen’e baktığımızda ise ejderhalarını yanına almış ve dünyaya hükmetmeye hazır bir kadın görüyoruz. Who run the world?  

Görkemli set tasarımı ve görsel efektleri

Dizi ve filmlerdeki alt metinleri okumak oldukça keyifli olsa da çoğu zaman kendimizi büyüleyici görselliğe kapılmış halde buluyoruz. İskoçya, İrlanda, Malta, Hırvatistan, Yunanistan, İzlanda ve Fas gibi birçok ülkeyi çekim alanı olarak kullanan dizi buraların doğal güzelliğinden yararlanıyor. The Wall sahnelerini İzlanda’da çeken ekip, Qarth şehri için Hırvatistan’ı kullanabiliyor. Yapay bir set kurmanın yanında doğal mekan çekimlerinin de bolca olması diziyi görsel bir şölen haline getiriyor. İçerisinde bolca fantastik ögenin bulunduğu dizi, White Walkers ve ejderhalar gibi birçok karakteri diziye ustaca uyarlıyor. Her ne kadar tüm bunlar yeşil perde etkisi olsa da görüntüler bilgisayarda ustaca işleniyor ve hiçbir şey yapay gözükmüyor. İster istemez “Yapımcılar masraftan kaçmamış!” cümlesini dile getiriyoruz.

Bu yazı ilk olarak JR. by Campaign Temmuz 2016 sayısında yayımlandı.