Hayatım Fotoğraf köşemizin Ekim sayısındaki cünyır konuğu sokak fotoğrafçısı Emircan Soksan (24) oldu.
Profesyonel anlamda 6 yıldır. Ama 8 yaşımdan beri hep elimde bir fotoğraf makinesi vardı.
Yurt dışındaki moda haftalarına gitmeye ne zaman başladın? Ve ilk hangi şehre gittin?
1 sene önce sanırım. Biraz radikal bir kararla New York’a gittim.
İstanbul Moda Haftası’ndaki atmosferle yurt dışındakiler arasındaki farkları saysan…
Yurtdışındaki moda haftaları tabii ki daha global bir kitleye sahip ve daha dinamik. Bir günde insanlar şehrin bir çok farklı yerine koşturuyor, sürekli bir hareket var. Haliyle şehirle bütünleşiyor. Herkesin haberi oluyor ve şehirdeki farklı sektörler de bundan besleniyor. Bizdeki gibi tek bir alanda ve içine kapanık değil. Sokaklar ise podyum gibi. Daha o gün sunulacak bir koleksiyonu öncesinde bir blogger’ın üzerinde sokakta görebilmek mümkün.
Yolda yürürken ya da taksi çağırırken ‘tesadüfen’ çekilen fotoğrafların perde arkasından biraz bahseder misin?
Tabii ki en güzel kareler gerçekten tesadüfen olanlar ama artık moda haftaları art arda bitmeksizin devam edince, insanlar da bir takım hareketlerin dikkat çektiğinin ve fotoğraf karelerinde güzel göründüğünün farkında. Bir de defile alanlarının etrafında bazı noktalar var ki sokak stili fotoğrafçıları orada bekler. Haliyle defileye gelenler de az çok bu noktaları bildiğinden o rotayı kullanabiliyorlar ki bize de malzeme çıksın.
Sokak fotoğrafları çeken fotoğrafçılar arasında bir yarış var mı? The Sartorialist, Tommy Ton gibi isimler öncü oldukları için mi çok biliniyor, yoksa iyi fotoğraf çekmek çok mu önemli?
Bana göre bir yarış yok. Herkesin çok farklı bir bakış açısı var. Scott Schuman ve Tommy Ton tabii ki en iyi isimlerden, her ne kadar daha onlarcası varsa da. İyi fotoğraf çekmelerinin yanında bir de zaman içinde oluşturdukları bir marka değeri var. Bu da onları öncü yapıyor.
Fotoğrafladığın insanlarla tanışıp iletişim kuruyor musun? Yoksa orada “geç, sıradaki gelsin” durumu mu oluyor?
Duruma göre değişiyor. Zaten bir çoğunu artık her şehirde göre göre tanımış oldum. Bazen ufak tanışmalar oluyor. Ama hız çok önemli, bir yanda bir moda blogger’ını çekerken diğer yanda Anna Wintour’ın defileye girişini kaçırabiliyorsunuz.
Sokak fotoğrafçılığının geleceği ne olacak sence, insanların sokaklarda boy gösterip fotoğraf çektirme isteği uzun süre devam edecek mi dersin?
Modanın sokağa inmesi ve bir nebze de erişilebilir ‘görünmesi’ daha da ilgi çekeceğe benziyor. Diğer yandan bireylerin markaların önüne geçtiği günümüzde sokaklarda boy gösterme isteği de devam edecek diye düşünüyorum.
Moda haftaları dışında neler yapıyorsun, fotoğraf çekecek ‘stylish’ insanları her zaman bulmak kolay oluyor mu?
Eskiden blog’um CATCH için İstanbul sokaklarında geziniyordum. Ama son zamanlarda moda haftaları dışında sadece marka ve dergiler için kampanya ve editoryal çekimi yapmaya zamanım kalıyor.
Yaptığın işi nasıl pazarlıyorsun? Türkiye’de ya da yurt dışında çalışacak insanlar, markalar kolay bulunuyor mu?
İlki sosyal medya, ikincisi kulaktan kulağa durumu. Bir işi belli bir disiplin, seviye ve süreklilik içinde yapınca zaten birilerinin sizi fark etmesi çok da zaman almıyor. Tabii ki biraz sabır gerektiriyor. Türkiye sokak stili konusunda yeni yeni uyanıyor. Halen tam olarak değerini anlamadı aslında, ama anlamaya çalışıyor. Bu da iyi bir şey. Daha ileri görüşlü markalarla ise iş birliklerine devam ediyorum.
Bu yazı ilk olarak JR. by Campaign Ekim 2015 sayısında yayınlandı.