JR. by Campaign

“Hey there! I am using social media”

Yeni neslin kendini sosyal medya akıntısına bırakmasında şaşırılacak bir şey yok ancak onlarca yıllık geçmişi olan futbol kulüplerinin bu piyasada “Artık ben de varım” demesi ilginç bir konu… Çağatay Çelik

Futbol, keşfedildiği dönemden bu yana birçok değişim yaşadı. İlk başlarda fabrika işçilerinin molalarını değerlendirme meşgalesiydi. İşin içine organizatörler girdi, sektörleşme başladı. Oynayanlardan çok düzenleyenler kazandı, tribündekiler zaten çok zengin değildi. Şimdilerde durum tersine döndü. Hatta orta-alt gelir kesimindeki taraftarlar, tribünlerde istenmiyor bile. Onlara da takımlarıyla uzaktan bir bağ kurmak kalıyor. Sosyal medya da bu konuda kapsamlı bir hizmet sunuyor. Elbette ki kulüpler, sadece bu amaç için uğraşmıyorlar. Her şeyin hızlı tüketildiği bu dönemde, birinci ağızdan paylaşımın güzelliğini temsil ediyorlar.  Sosyal medyada en başarılı olan kulüpler tarzında bol istatistikli, verili şeylerden de bahsetmeyeceğim. Çünkü bana göre, bir kulübün çok takipçisinin olması, YouTube’taki videosunun bol izlenmesi sosyal medyadaki başarısından ziyade, evrensel çapta kaç taraftarı olduğuyla doğrudan alakalı şeyler. Örneğin Daley Blind, Ajax’tan Manchester United’a transfer olduğunda Twitter’daki takipçisi %72 arttı. Endonezya’daki Manchester United taraftarı artık Blind’in hayatının kısmi bir parçası olmuştu. Bu yüzden sosyal medyayı daha farklı kullanan kulüplerden bahsedeceğim.

Alman kullanımı

South Park’ın Alman mizahıyla dalga geçtiği bölümü izleyenler bilir. O bölümdeki mizah duygusundan yoksun, komedyen robotu yazan arkadaşlar, özeleştiri vakti çoktan geldi. @borussia_en ve @FCBayernEn kullanıcı adlı hesapları birkaç gün takip etmeniz, şapkayı önünüze koymak için yeter de artar bile. Siz 117 yıl önce kurulan hatta en bilinen sloganları “Sizin nefretiniz bizim gururumuz” olan bir kulübün, şampiyonluk için yarıştığı kulübün rakiplerine Twitter üzerinden teşvik verdiğini düşünebilir miydiniz? Bayern Münih yapıyor! Kulübün CEO’su Karl-Heinz Rummenigge, bu sezon hemen arkalarından gelen RB Leipzig’i yendikleri için Ingolstadt’a Bavyera usulü beyaz sosis hediye etti. Daha sonrasında da “Leipzig’i mağlup edenleri bekleyen şey” ifadeleriyle, güzelce donatılmış bir masa görseli paylaştılar.

Geçen sezon da Bayern’in Atletico Madrid’e mağlup olduğu maçtan sonra, Twitter onları şaşırtmıştı, onlar da bizi. İspanyol ekibi, 28 Eylül’de Bayern’i 1-0 mağlup etti. Bavyera temsilcisi ise bir sonraki günkü paylaşımında, kendilerine “Bunu takip etmek isteyebilirsiniz” diyerek Diego Simeone’yi –bilmeyenler için Atletico Madrid’in teknik direktörü- öneren Twitter’a, bu önerinin görselini alıp “Bu hoş olmadı” cevabını vermişti.

Mizah makinesi ayağınıza geldi

Başlık güldürmemiş olabilir ama Mönchengladbach’ın hesabında belli interaction filtresiyle yaptığınız aramanın sonuçlarına güleceğinize kefilim. Alman kulübü, Ekim 2016’da Celtic’in rakibi olmuştu. Bir İskoç barıysa, günün menüsünde Mönchengladbach’ı doğru yazmayı üç kez denemiş ve becerememiş, sonrasında “Bir Alman kulübü” yazmıştı. Bu görsel gündemi uzun süre meşgul etmişti. Alman kulübü çalışanları, atmaca edasıyla bunu fırsata çevirdi ve Twitter’daki adlarını “Bir Alman kulübü” olarak değiştirdi, aldıkları galibiyetten sonra Breaking Bad’de Walter White’ın “Say my name” dediği GIF’i paylaştı. Hayırlı işler, bol kazançlar tabii. Örnekler çoğaltılabilir ancak anlatılınca komikliği kaçan şeyler olmaması için, kalanları sizin araştırmacı ruhunuza bırakıyorum.

Türkiye’de durum ne?

Türkiye’de 20 milyon taraftarınız yoksa, kendinizi sevdirmek zorundasınızdır. Göztepe, Türkiye’nin en köklü kulüplerinden biri olsa da üç büyükler gibi taraftar sayısına ulaşması zor. Sosyal medyada gündem olabilmek için fark yaratması gerekiyor. Onlar da bunun farkında. Sadece Twitter’da değil, YouTube ve Instagram gibi mecralarda da güzel işler yapıyorlar, klasik kullanımın dışına çıkıyorlar.

Yöneticileri ikna etme noktasında cesaret isteyen bu sürecin nasıl geliştiği de bizim için bir merak konusu haline gelince, sosyal medya kullanımıyla dikkat çeken kulüplerden biri olan Göztepe takımının sosyal medya ekibinden Mert Sarıbaş’a birkaç soru yönelttik. Öğrendik ki klasik kullanımın dışına çıkmak aslında hem yönetimin hem de ekibin ortak fikriymiş.

Türkiye’deki klasik kullanımın dışına çıkmak, bayağı cesaret isteyen bir işti. Böyle bir kullanım fikri nasıl oluştu?

Ortak fikirdi diyebiliriz. Genel olarak baktığımız zaman Göztepe zaten pek çok açıdan Türkiye’deki diğer kulüplerden ayrılıyor. Sosyal medyada da durum aynı. Örneğin geçtiğimiz sezon Instagram hesabımızı 2 gün boyunca başkanımız Mehmet Sepil kullanmıştı. Sosyal medya hesapları kulüplerin dışarı açılan yüzleri ve biz burada farkımızı mümkün olduğunca ortaya koymak istiyoruz. İletişim ekibi olarak bu konuda Türkiye’nin en iyisi olmak istiyoruz ve bunun için mümkün olduğunca yenilikçi hareket ediyoruz. Yönetim kurulu üyelerimizin de bizden beklediği tam olarak bu.

Türkiye’deki kulüplerin sosyal medya kullanımını nasıl buluyorsun?

Türkiye’deki kulüplerin sosyal medya kullanımını, bazı şeylerin farkında olan, sosyal medyaya önem veren yaklaşık 6-7 kulüp ve diğerleri olarak ikiye ayırabiliriz. Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş, hitap ettikleri kitlenin geniş olması sebebiyle şanslı durumdalar. Bu kulüpler arasında da Galatasaray bir adım daha önde duruyor fakat orada da şöyle bir sıkıntı var; bu kulüpler de derbi maçlar dışında klasiğe çok yaklaşıyor. Bu kulüpler dışında Başakşehir belki camia baskısından uzak olmanın ve takımın şampiyonluk potasında olmasının etkisi ile son dönemde farklı paylaşımlar yapabiliyor. Basketbol takımları arasında Anadolu Efes ve Banvit dikkat çekiyor. Bunlar dışında maalesef antrenman haberi-maç haberi arasında sıkışıyor kulüplerin sosyal medya kullanımı.

Liglerimizin resmi sosyal medya hesaplarının olmaması ise başlı başına bir gündem olmalı. Premier League hesabı bu konuda örnek alınması gereken bir konumda şu an.

İçeriklerin üretim süreci nasıl gelişiyor? Mesela spontane gelişen işlerde nasıl bir otokontrol mekanizmanız var?

Öncelikle sürekli olarak gündemi takip ediyoruz, ne yapabiliriz diye düşünüyoruz. Real time marketing markalar kadar kulüplerin de aşina olması gereken bir kavram. Ama tabii ki titiz olmak gerekiyor, sonuçta burada da ince bir çizgi var. Bu yüzden aklımıza gelen fikirleri süzgeçten geçiriyoruz ve içimize sindiği zaman yayına sokuyoruz.

Kendi taraftarınızdan ya da rakiplerden hesaplara gelen geri dönüşler nasıl?

Bizim en büyük avantajımız Göztepe taraftarı olduğumuz için taraftarın ne beklediğini biliyor olmamız. Bu yüzden taraftarlarımızın geri dönüşü olumlu oluyor yaptığımız paylaşımlarda. Bugüne kadar rakip taraftarlardan da tepki görmedik hatta ara ara kendi kulüplerine örnek olarak gösterildiğimiz oldu.

Yurt dışındaki kulüplerden ilham alıyor musunuz?

Öncelikle diğer liglerdeki kulüplerin bu konuda bizden daha ileride olduğunu kabul etmek gerek. Twitter’da 200 kadar futbol kulübünün resmi hesabının yer aldığı bir liste takip ediyorum. Neler yapabiliriz konusunda fikir veriyor bu bize. İngiltere, Almanya, Danimarka gibi ülkelerin kulüpleri bu konuda fazlasıyla yardımcı oluyor.

Atletico Madrid ve Athletic Bilbao, sporcularının özel hayatlarına dair birçok paylaşım yapıyor.  Sizin de bu tarz planlarınız var mı?

Evet, Süper Lig’e yükseldiğimizde yapmak istediklerimizden biri de bu. Geçtiğimiz günlerde Liverpool oyuncusu Lovren’in hayat hikayesini anlatan bir belgesel yayınladı. Kesinlikle bu konuda örnek alınması gereken bir çalışma.

 

Bu yazı ilk olarak JR. by Campaign Mart 2017 sayısında yayımlanmıştır.