Hiç eskisi gibi değilsin artık sen, çok değiştin!
Herkesin daha mutlu, zengin, kültürlü ve popüler olduğu sosyal medya uygulamaları gerçek ve sanal dünyayı birbirinden ayırarak yepyeni bir gerçeklik yaratıyor.
Onur Beşen (29)
Makine Mühendisi
1.86 milyar Facebook, 600 milyon Instagram, 467 milyon LinkedIn ve 313 milyon Twitter. Bu sayılar belki ilk bakışta bir şey ifade etmeyebilir ama bu sayılar 2017 yılındaki tüm Dünya genelindeki sosyal medya platformlarının aktif kullanıcı sayıları. Sadece Türkiye’yi düşünecek olursak tamı tamına günde 2 saat 48 dakikamız sosyal medyada geçiyor. Sizce gerçekten bu kadar sosyal medya kullanımına ihtiyacımız var mı? Kullanılıyorsa da gerçekten doğru kullanıyor mu? Kime göre doğru ya da kime göre yanlış?
Teknoloji tarafı bir yana dursun, psikolojik olarak bu platformlar, egomuzu mükemmel şekilde beslemiyor mu sizce de? Ya da toplum içinde var olma çabamızı en kısa yoldan ve en hızlı şekilde gerçeğe dönüştürüyor. O yüzden bu kadar popüler oldu ya zaten. Çünkü hep mutluyuz orda, hep varlıklıyız, hep olması gerekenden daha güzeliz ya da daha yakışıklıyız. Daha kültürlüyüz (bknz: Kürk Mantolu Madonna) ve en önemlisi her şey bizim kontrolümüzde. Blogger’ız hepimiz. Traveller falan bunlar hikaye bizim için, metrobüse biniyoruz sonuçta daha ne olsun! Günde 2 kere kıta değiştiriyoruz. Writer olanlarımız da var, azımsanamayacak kadar. Twitter hesabımız var çünkü, orada yazıyoruz. Her şey çok kolay yani. Bir benlik sahibi olmak ya da olmayan yeteneğimize sahip olmak sadece saniyelerimizi alıyor. Ne kadar iyi olduğumuz 10 TL’ye aldığımız takipçi sayımız kadar (Tabii ki almadık, hepsi arkadaşımız bir kere!). Duygusuzlaşıyoruz böylece, çünkü bir şeyleri elde etme duygumuz yok. Önceden insanların senelerce uğraşıp kazandıkları ünvanları, biz kendi kendimize saniyeler içinde verebiliyoruz. Herkesin ve her şeyin bir alternatifi var. Sevgilinizin daha güzeli de daha yakışıklısı da bir renk skalası gibi elinizin altında. Önemli olan nasıl boyayacağınızı bilebilmek. Hatta ona bile gerek yok Tinder’da sağa atıp beğenirsiniz, o da sizi beğenirse tamamdır zaten. Aşk, sevgi, bağlılık, sadakat, merhamet gibi insan olmanın en güzel ayrıcalıklarından yoksun ve aynı zamanda da git gide bencilleşerek ve yalnızlaşarak yaşadığımız hayatı, farkında olmadan böyle çekilmez bir hale getiriyoruz.
Mesela; en son hashtag (#) kullanarak neye duyarlılık kastık acaba? Kadın cinayeti, çocuğa tecavüz, LGBT için özgürlük ya da şehitler için birer #sehitlerolmezvatanbolunmez hashtag’i ile tweet. Facebook’taki profillerimizi karartıp, Instagram’a da birer Türk bayrağı astık mı tamamız(!). Artık birer duyarlı vatandaşız! İşte tam da bu nokta, sosyal medyanın ne kadar sanal olduğunu ve duygudan ne kadar yoksun olduğunu hissettiğim an. Denk gelmişsinizdir belki “kadına şiddet” teması ile çekilen ve gerçekte ne kadar duyarsız olduğumuzu gösteren ‘sosyal deneyler’i. Instagram’da yine böyle bir videoya denk geldim ve birçoğunuz gibi ben de izledim. Üzüldüm tabii ki ve sonra alttaki o muhteşem yemek fotoğrafına geçtim. Sonra arkadaşlarımın bir gece kulübündeki eğlencelerini like’ladım. Tüm bunlar olurken artık istemsiz bir şekilde beğendiğimi fark ettiğim, bir kaç manzara fotoğrafını da kalbe boğduktan sonra, uygulamayı kapattım.
Peki kadın nerede?
Şu, şiddet gören hani…
Kimsenin sesini duymadığı, kimseye kendini gösteremeyen kadın.
Yok di mi? Üzüldüm mü? Tabii ki üzüldüm.
Hadi ama, dürüst olalım! En fazla 5 saniye.
Niye? Çünkü çok alıştık. Her gün onlarca görüyoruz. Yüzlerce fotoğrafla yüzleşiyoruz ve bakmak için hiç zamanız yok. Her bir fotoğrafın en fazla 2 saniyesi var; beğen ya da geç. Videonun ise en fazla 10 saniyesi. Bizi ikna edemezse eğer izlenecek ve beğenilecek daha çok içerik var. Beğenilerimiz işte bu kadar çabuk ve bir o kadar da samimiyetten uzak.
Tüm bunları anlatarak size artık sosyal medya kullanmayın mesajı vermek içerisinde değilim. Ya da bazı arkadaşlarımdan duyduğum “Tüm sosyal medya hesaplarımı kapattım ve kafam çok rahat” gibi bir pozisyona girmenizi de beklemiyorum (bence bu durum da saçma zaten). Sadece sosyal medyayı gerçekten kullanmamız gerektiği gibi mi kullanıyoruz? Yoksa dijitalleşen bu dünyada biz de git gide sanal bir hal durumuna geçerek duygudan yoksun bir hale mi geliyoruz? Bunu göstermeye çalışıyorum.
Şimdi bu yazıyı okuduktan sonra bile (buraya kadar gelebildiysek tabii), yine bazı hesaplarımızı kontrol edeceğiz ve karşımıza çıkacak bir kedi videosu bile, emin olun 5 saniyeden fazla eğlendirecek bizi. Taa ki, azıcık da olsa o ekranlardan kafamızı kaldırıp, kitaplara gömene kadar. Etrafımızdakileri keşfetmeye, duymaya ve duyumsamaya başlayana kadar…
Sosyal medyayı gerçekten kullanmamız gerektiği gibi mi kullanıyoruz? Yoksa dijitalleşen bu dünyada biz de git gide sanal bir hal durumuna geçerek duygudan yoksun bir hale mi geliyoruz?
Bu yazı ilk olarak JR. by Campaign Mart 2018 sayısında yayımlanmıştır.