İskandinavya Turu, Part 1: İsveç!

İskandinav ülkelerine gitmek benim için başlı başına bir hayaldi ve bu hayalimi gerçekleştirdiğime hala inanamıyorum. Bu ayki yazımda iki şehrine gittiğim İsveç’i anlatıyorum.

Tuba Erva Arıcı (19)
Öğrenci

 

İsveç’e ilk gidişim Ocak ayının sonunda Malmö şehrineydi. Ben efsane bir soğuk bekliyordum İskandinav ülkesi ve kış olduğu için ama artık Letonya’da -30’u gördükten sonra soğuk anlayışım değişmişti. Malmö’ye indiğimizde hava günlük güneşlikti, yine soğuktu tabii ki ama “donuyorum” dediğimi hatırlamıyorum. Malmö minnacık çok tatlı bir şehir. Bir gün ayırmanız yeter eğer gidecek olursanız. Genellikle Malmö, Kopenhag’a yakınlığından dolayı tercih ediliyor ki bizim de Malmö’yü seçmemizin asıl nedeni buydu. Aklınızda yoksa bile Malmö’ye gelmişken Kopenhag’a gitmemezlik yapmayın, Malmö-Kopenhag arası yaklaşık 35-40 dakika otobüsle. Malmö’de çok fazla görülecek şey olduğunu söyleyemem, şehirdeki en önemli görülecek noktalardan birisi İskandinavya’daki en uzun bina olan Turning Torso. Biz içine girmeye çalıştık ama almıyorlar maalesef. Ne anlamı var en üst katına çıkıp Malmö’yü izleyemedikten sonra en uzun bina olmasının. Liman şehri olduğu için Turning Torso’yu gördükten sonra sahil tarafına gidip yeşil ve mavinin birbiriyle mükemmel uyumunu izleyebilirsiniz. Şehrin her yerinde parklar var, eğer gittiğinizde hava güzelse parklarda şehirdeki huzurun tadını çıkartabilirsiniz. Slottstradgarden isimli bahçe bizim çok hoşumuza gitmişti. Bahçenin içindeki yel değirmenleri bahçeye çok güzel bir hava katıyor.

İsveç’e ikinci gidişim Mayıs ayında, ülkenin başkenti olan Stockholm’e idi. İsveç’e bir daha gidemem diye düşünürken arkadaşlarımın “Biz gidiyoruz hadi sen de gelsene” çağrısıyla çantamı toplayıp gitmem bir oldu. Öncesinde Stockholm’e giden arkadaşlarım Stockholm’ü öyle bir anlatmışlardı ki çok büyük bir beklentiyle gittim ve beklediğimi aldım. Keşke çok daha fazla zamanım olsaydı Stockholm’ü hissetmek için. Şehrin her yeri birbirinden daha güzel. Her an denizle yanyasınız,  benim gibi deniz aşığıysanız bundan güzel bir şey olabileceğini düşünmüyorum. Her sokağında bambaşka hikayeler bekliyor sizi. Şehir adalara ayrılmış bir şekilde ama hepsi birbirine çok yakın. Oldtown’ın olduğu ada en güzeli bence çünkü çoğu şey orada. Ama diğer adalarda da çok güzel parklar ve müzeler var.

Stockholm ayrıca metro istasyonlarıyla da ünlü bir şehir. Her istasyon farklı şekillerde dizayn edilmiş. Biz tam tamına üç saatimizi metro istasyonlarını görmek için harcadık. Bu kadar zaman almasının nedeni bizim yanlış trene binip bambaşka bir yere gitmemizdi. Biz trende gitmek istediğimiz yeri bulmaya çalışırken bir İsveçli bize yardım edebileceğini söyleyip harita üzerinden en kısa yolu anlattı. Sonrasında yine yolumuzu kaybettiğimiz bir anda görevliler bize yardım ettiler ve çok sıcakkanlılardı. Bu tarz küçük şeyler ülke ve insanları hakkında çok güzel bir anı bırakıyor aklınızda ve tekrardan gitmek istiyorsunuz. Stockholm’ü gerçekten görmek istiyorsanız minimum üç günü gözden çıkartmanız gerek.

Bence şehri en güzel gezmenin yollarından biri “free walking tour”lara katılmak. Sırf Stockholm için geçerli değil bu, tüm gittiğim şehirlerde free walking tour’lara katılmaya çalıştım. Çünkü bence şehri o zaman en güzel şekilde anlıyorsunuz. Free walking tour nedir diye soracak olursanız; gönüllü olarak bu işi yapan bir kuruluş ve çoğu şehirde de var. Şehrin belirli bir yerinde belirli bir saatte başlayan bu turlar, adı üstünde bedava. Ortalama olarak 1.30-2 saat sürüyorlar. Turlar genelde şehrin yerlileri tarafından ya da şehri çok iyi tanıyan insanlar tarafından yapıldığı için şehir hakkında başka yerlerde duyamayacağınız hikayeler duyabilir, çok ilginç şeyler öğrenebilirsiniz. Mesela ben İsveç prensesinin eşiyle spor salonunda tanıştığını, evlenebilmeleri için sevgilisinin iki senelik süren “prenslik kursu”na tabi tutulduğunu öğrendim. Turun sonunda tur görevlisine bağış yapmak sizin elinizde. İsterseniz 1 Euro da bırakabilirsiniz, 50 Euro da.

İsveç ile ilgili birkaç sorun var. İlki, Stockholm’e Mayıs ayında gitmiş olmamıza rağmen delicesine kar yağmasıydı. Gezerken biraz sıkıntı çektik bu yüzden. Gidilecekse eğer gidilmesi gereken zaman Temmuz-Ağustos olmalı diye düşünüyorum. İkincisi ise ülkenin çok pahalı olması. Benim gibi yiyeceklerinizi önceden hazırlayıp, akşam yemeklerinizi de kaldığınız hostelde kendiniz yaparsanız finansal konuda çok sıkıntı çekeceğinizi düşünmüyorum.

İskandinavya turumuzun ilk durağı olan İsveç hakkında söyleyeceklerim bu kadar. İskandinavya turumuzun ikinci durağı olan Norveç yazımı gelecek sayıda okumayı unutmayın!

 

Bu yazı ilk olarak JR. by Campaign Haziran 2017 sayısında yayımlandı.