Genç İDA’dan Alican Ertürk, kurumların sosyal ve ekonomik faaliyetlerini doğrudan etkileyen itibarı yönetirken nelere dikkat etmeleri gerektiğini paylaşıyor.
Genç İDA
O küçük bir köy olan Albeck’te bir çiftçi ailesinin on iki çocuğundan birisiydi. Hayal kurmaya başladığı küçücük bir tesisatçı dükkanında, bugün kendi alanında söz sahibi olacak büyük bir firmanın temelini attı.
“İnsanların güvenini kaybetmektense para kaybetmeyi tercih ederim.” Robert Bosch, bu sözünün başarısının temeli olacağını biliyor muydu? Robert Bosch’un daha o dönemlerde vurguladığı sözün, bugünün araştırmalarına ışık tuttuğunu söyleyebiliriz. Çünkü bugün yapılan araştırmalar da kurumların itibarının sosyal ve ekonomik faaliyetlerini doğrudan etkilediğini kanıtlıyor.
Şirketlerin genelde fazla itibar etmediği (!) “İtibar Yönetimi’’, 90’lı yıllarda önemini göstermeye başladı. Fortune Magazine’in 1997 yılında yapmış olduğu “Most Admired Corporations” (En Beğenilen Şirketler) araştırmasıyla, bu kavram dünya genelinde dikkatleri üzerine çekmeye başladı. İtibar yönetimi konusu Türkiye’de ise ilk defa 1999 yılında Capital dergisinin “Türkiye’nin En Beğenilen Şirketleri” araştırmasını gerçekleştirmesiyle gündeme gelerek dikkatleri üzerine çekmeye başladı. Bu tür araştırmalar yöneticilerin de kendi kurumsal itibarlarına daha fazla önem vermeye başlamalarına neden oldu. Bu dönüşüm sonucunda da eylemler, söylemlerle tutarlı olmaya başladı.
İtibar yönetiminin dünyadaki öncülerinden olan Fombrun; itibarın, nitelikli insanları, fon sağlayacak büyük yatırımcıları, kaliteli tedarikçileri şirkete çekmek, sadık müşteriler oluşturmak, kamu kurum ve kuruluşları ile ilişkilerin olması gereken düzeyde kurulmasını sağlamak için bir davetiye olduğunu belirtir.
İtibar yönetiminin günümüzde yönetim anlayışını, ürün veya hizmet sunulan kişi ve kurumların yönetim sürecinde dikkate alınacaklar listesinin başında yer almasını sağlamış ve bu durum, “Ben ne üretirsem satılır” düşüncesinin de son bulmasına neden olmuştur. Günümüzün rekabet koşullarında ürettiğini satabilmek karşı taraftan beğenilmeyi, güvenilmeyi ve tercih edilmeyi gerektirmektedir. Bu sorumluluklarının bilincinde davranan kurumların belli bir itibar kazandıkları ve bu itibarı sürdürebildikleri sürece başarılı oldukları görülmektedir.
Özetle, şeffaflık, açıklık, hesap verebilirlik gibi yönetim ilkelerine bağlılık ve şirket uygulamalarının iyi tanıtılması için sürekli gösterilen çaba, itibar yönetimi açısından önem taşımaktadır. İtibara gelecek riskleri yönetmenin en etkili yolu ise tutarlı olmaktan geçer.
Bu yazı ilk olarak JR. by Campaign’in 37. sayısında yayımlandı.