Instagram sosuyla lezzet artıyor (mu?)

Instagram’da yemek paylaşımı uzun zaman önce bir geleneğe dönüştü. Peki bu paylaşımlar yemek alışkanlıklarımızı nasıl etkiliyor?

 

Aslı Balkan (26)

PR ve Pazarlama Uzmanı

 

 

Bir önceki sayıda, filtreler arasında gezinirken kendimizi olduğumuzdan daha mutlu ve huzurlu gösterdiğimiz zamanlardan bir kesiti, Şubat ikliminde işlemiştik.

İstediğimiz yemekleri büyülü bir tılsımla olduğundan daha güzel kokan, yoğun krema tadını bir sonraki anıya kadar ağzımızda saklayan büyülü “Instagram” kapısını sonuna kadar açıyor, bu sayıda bizi yemek yemeden paylaşmaya iten o küçük kalplere olan bağımlılığımızın sonuçlarını araştırıyoruz.

(Evet evet, tam olarak bir dakika önce dergi ve kahveyi birlikte bir karede buluşturup story’e koydunuz ya onu kastettik :))

Her yediğini paylaşan insanlar, bulundukları ortamlarda bazıları tarafından rahatsız edici bulunsa da bunun bir tık ötesinde bir akıl oyununa işaret ediyor olması mümkün mü?

İçinde bulunduğumuz yüzyılda tekilleştiğimiz, birey olmanın toplumun parçası olma halinden soyutlandığı dünyamızda, telefonlarımızda “benzerleri birleştirme” teknolojisi ile gruplanan albümlerde kendimizden çok bir cupcake fotoğrafına rastlamak mümkün.

Bir şeyin fotoğrafını çekmek içsel olarak onu saklamak, o anı hatırlamak istememizden kaynaklanıyor. Önem verdiğimiz şeyleri geleceğe beraberimizde götürme isteğimizden… Peki, bizim hatırlamak istediklerimizin merkezinde yemek varsa ve diğer tüm hayat notları sadece arka plan olarak kalıyorsa bunda bir sorun yok mu?

Bir görüş; Instagram paylaşımlarının göründüğünden daha büyük bir soruna işaret ettiği yönünde. Toronto Üniversitesi’nden Dr.Valerie Taylor; sürekli yemek fotoğrafları üzerine kurulan paylaşım alışkanlığının bir beslenme bozukluğunun habercisi olabileceğini belirtiyor. Gördüğü hastalarından bazılarının sadece ne yediğini, ne zaman yediğini ve tekrar ne zaman yiyeceğini hayatının asıl unsuru haline getirdiklerini belirtiyor. Bu hastaların, yemeği sosyal etkileşimin tek yolu haline getirmiş olmalarından dolayı da dışarı çıktıklarında, yemek yemeden herhangi bir aktivitenin oyuncusu olamadıklarını da ekliyor.

Yavaş yavaş edindiğimiz sağlık problemlerimizi bir kenara bırakırsak, öte yandan restoranlar da “Instagramlamaya” farklı tepkiler geliştiriyorlar. Bazı şeflerin sunum yaptığı restoranlar fotoğraf çekmeye izin vermiyor. Bu davranışın, özel olan kişiselleştirilmiş yemek zevkine engel olduğu ve saygısızlık anlamına geldiği düşünülüyor.

Bununla beraber, yemek paylaşımları konusunda önceki görüşe tezat görüşler de var…

Gerçek ışığın üzerine düştüğü bir kremalı pastanın yemeden önce fotoğrafını çekerek aslında olduğundan daha lezzetli hale gelmesini sağlamak mümkün mü diye sorsam… Araştırmalar mümkün diyor! 120 kişi ile gerçekleştirilen bir araştırmada katılımcılardan bir bölümünden bir tatlının önce fotoğrafını çektikten sonra yemeleri istenirken geri kalan kısmından fotoğrafını çekmeden yemeleri isteniyor. Sonuçlar ise fotoğrafını çekenlerin tatlıyı daha lezzetli bulduğu yönünde çıkıyor.

Fotoğraf çekerken görünen renkler ve filtreler, ürüne yabancılaşmamıza neden oluyor ve böylece olduğundan daha lezzetli olarak hafızamızda yer ediyor. Bu da mevcutta yediğimiz yiyeceklerden daha fazla keyif almamızı sağlıyor.

Peki siz hangi gruptasınız, yemekleri ile yalnızlığı seçenlerden mi, daha fazla keyif aldığını söyleyenlerden mi?

Bu yazı ilk olarak JR. by Campaign Maert 2017 sayısında yayımlanmıştır.