Habitat Derneği Başkan Yardımcısı Kazım Hasırcı (28), sivil toplum kuruluşlarında çalışmanın faydalarını ve bu alanı bir kariyer fırsatı olarak görmenin önemini anlattı. Semiha Ahmed
Herkesin en çok merak ettiği ama Türkiye’de çok rağbet görmediği düşünülen sivil toplum kuruluşlarında aslında birçok kariyer fırsatı bulunuyor. Kuruluşlardaki network imkanı gençlere sonraki hayatları için kariyer fırsatı sunarken iş görüşmelerinde de CV’sinde STK olan gençlerin daha duyarlı ve sosyal olduğu düşünülüyor. Ayrıca iş öğrenmek için en doğru yerlerden biri olarak görülen STK’lar kendi işini kurma imkanı da sunuyor. Sürdürülebilir kalkınma alanında çalışan bir sivil toplum kuruluşu olan Habitat Derneği’nin bünyesinde de film yönetmeninden sosyal medyacısına, iletişimciden hukukçuya kadar birçok kişi çalışıyor. Sivil toplumda daha çok kişinin çalışmasını son derece faydalı gören Kazım Hasırcı ile bir araya geldik ve sivil toplum kuruluşlarını konuştuk.
İlk öne kısaca sizi tanıyalım ve sivil toplum kuruluşlarına nasıl girdiğinizi sizden dinleyelim.
2007 yılında Ankara’da TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi’ni kazandım. Eğitim Gönüllüleri Vakfı ile ilk orada tanıştım. Onlarla tanıştıktan sonra vakıfta gönüllü olarak çalışmaya ve çocuklara yönelik okuma etkinlikleri ve aktiviteler yapmaya başladım. Bundan önce sivil toplum nedir bilmiyordum bile. İki yıl orada kaldıktan sonra tekrar sınava hazırlandım ve İstanbul’u kazandım. Ardından, Eğitim Gönüllüleri Vakfı’nın buradaki şubesine geldim. Orada 3-4 sene boyunca çocuklara destek verdik. Ben özellikle Kylos tarafında kalan Vanlı depremzede çocuklarla çalıştım bir yıl boyunca. Bu benim için çok ilginç bir deneyim oldu. Beni sivil toplum faaliyetlerine bağlayan etkenlerden birisi oldu diyebilirim.
Bir gün Kylos’a gittiğimde çocuklar aileleri ile birlikte bizi bir odaya götürdüler. Odanın içinde de üst üste yığılmış ve bir kısmı hiç kullanılmamış kıyafetler gördük. Aileler bana şunları söyledi: “Buraya geliyor insanlar ve kıyafet yardımı yapıyor ama bizim buyna ihtiyacımız yok. Bunu yaptıklarında kendilerini mutlu ediyorlar ama bizim daha farklı bir şeye ihtiytacımız var. Gelince çocuklarla düzenli aktiviteler yapacak insanlara ihtiyacımız var.” Türkiye’de çok genel bir sivil toplum algısı var. Görme engelli birine para bağışlıyoruz veya depremzede bir çocuğa kıyafet yardımı yapıyoruz. Gerçek sivil toplum bu değil.
O sırada Boğaziçi Üniversitesi’nde Ekonomi okuyordum ve 2. senemde okulu bıraktım çünkü benim aklımda hep sivil toplumda çalışmak vardı. TEGV’den sonra kendi derneğimi kurdum ve iki yıl onun başkanlığını yaptım. Habitat Derneği ile tanışmam da bir eğitmen eğitimi sayesinde oldu. Eğitmen eğitimine katılanların gidip kendi şehirlerinde eğitmen olması beklenir. Ben gönüllü olarak başladım ve iki yıl gönüllü olarak hizmet verdim. Ardından, master eğitici dediğimiz eğitmen eğitimi yapan kişiler var, ben de onlardan birisi oldum. Sonra ofise davet edildim ve dernek başkanı Sezai Hazir, “Sen çok güzel iş yapıyorsun, bu yaptığın işi artık paralı yapar mısın?” gibi bir öneride bulundu. Neden olmasın dedim ve başladım. Dört yıl oldu. İki sene önce de yönetim kuruluna dahil oldum ve şu an derneğin başkan yardımcısıyım.
Habitat Derneği’nin neler yaptığını sizden dinleyebilir miyiz? Kimler çalışıyor burada, ne gibi hizmetler veriliyor?
Aslında 20 yıl önce bir gençlik derneği olarak kuruldu. Zamanla hedef kitlenin içine hem çocuklar hem de yetişkinler girdi ve derneğin vizyonu da değişmiş oldu. Temelde beş farklı programımız var. Programların altında da farklı eğitim modülleri ve projeler var.
Programlardan birisi girişimcilik programı. Buradaki temel hedef fikirleri iş modeline çevirmede gençleri yönlendirmek ve iş modeli ile birlikte şirketini kurmada mentor destekleri vermek. Bir diğer programımız bilişim; gençlerin kodlama eğitimi alması veya sosyal medyayı doğru kullanması için eğitimler veriliyor. Ya da yetişkin ve internet çağını kaçırmış kişilerin temel internet okuryazarlığına sahip olmasına yönelik projelerimiz var. Finansal okuryazarlık 8-9 yıldır yürüttüğümüz bir diğer programımız. Biz ilk başladığımızda finansal okuryazarlık kelimesi yoktu Türkiye’de. Projenin adı “Paramı yönetebiliyor muyum?”du. Orada da hem gençlerin hem girişimcilerin hem çiftçilerin hem de mavi yaka çalışanların finansal konularda uzmanlaşmasına yönelik eğitim içeriklerimiz var. Finansal konudan kastımız makro ve mikro iktisat değil; temel düzeyde para yönetimi konusunda eğitimler veriyoruz. Yönetişim programı da var. Burada gençlerin politikalar üretmesine yönelik işler yapıyoruz. Amacımız gençler bir araya gelsin ve kendi politikalarını oluştursunlar. “Benim neye ihtiyacım var”ı genelde kendileri daha iyi biliyor. Politika belgeleri oluşturuyorlar ve sonrasında biz de bu belgeleri ilgili kurum ve kuruluşlara sunuyor ve kampanyalar yürütüyoruz. Son olarak da kırsal kalkınma projemiz var. O da kırsaldaki çiftçinin ya da üreticinin ürettiklerini markalaştırması ve daha geniş bir coğrafyada satabilmesini amaçlayan bir proje.
Çok ortaklı yapılarımız var. Bakanlıklar çoğu projemizin ortağıdır ama bakanlıklardan para almayız. Onlarla sadece stratejik olarak iş birliği yaparız. Birleşmiş Milletler, fonu sağlayan bir özel sektör kuruluşu ve Habitat da diğer ortaklarımız.
Tüm süreçler akran eğitimiyle, yani bir gencin başka bir genci eğitmesiyle ilerler. Biz bunu çok güçlü buluyoruz çünkü birbirlerini daha iyi tanıdıkları için çok daha etkileyici oluyor ve etkileşim çok daha fazla oluyor. Mesela, Adıyaman’a gittiğinizde Adıyamanalı birinden eğitim alıyorsunuz, Suriyelilere bizim yetiştirdiğimiz bir Suriyeli eğitim veriyor.
Bu eğitimlerin sonunda neler elde ettiniz? Paylaşmak istediğiniz bir başarınız var mı?
Her projenin kendi içinde örnekleri var ama finanstan örnek vereyim, o daha fazla hakim olduğum bir alan. Finansal okuryazarlık eğitimlerine katılarak daha sonra bütçesini yaparak bu bütçeyle aile ekonimisini döndüren insanlar var. Bozuk paralarını biriktirerek ev kirasını ödeyenler var.
Kodlama projeleri sonunda uygulamalar geliştirip bunları Apple Store’dan satan arkadaşlar var. Girişimcilik tarafında açılan şirket örnekleri var. Savaşta bacağını kaybetmiş bir Suriyeli kendi birikimiyle Türkiye’ye geldi ve bizde eğitim aldı. Şimdi de İzmir’de kendi restoranını kuracak. Bu işi de bir Türkle yapacak. Çok fazla şirket açıldı geçtiğimiz yıllarda. Ama amacımız bir Yemeksepeti açmak değil, daha çok küçük ölçekli işletmeler kurmak; bunun yöntemini, yolunu göstermek.
STK’ları sosyal çevre ve network açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sivil toplum kuruluşları zaten sosyal çevre ve network’ün kendisi. Gönüllüler buradan maddi bir kazanç elde etmiyor ve onlara burada sizi bağlayan nedir diye sorduğumuzda söyledikleri birinci şey topluma faydalı bir iş yapmak ve ikincisi de inanılmaz bir sosyal çevre elde etmeleri oluyor. 81 ilde gidip kapısını çalabileceği arkadaşları oluyor, projesini gerçekleştirebilmek için ona yardımcı olacak tanıdıkları oluyor.
3-4 sene öncesi Koordinasyon Toplantıları adını verdiğimiz toplantılara katılırdık. Oraya Visa’nın CEO’su, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın bölge direktörü gelirdi, derneğin başkanı gelirdi. O toplantılara katılıp iş fırsatları oluşturanlar da vardı.
Bu kuruluşlarda çalışamanın dezavantajları neler?
Ben hep avantajını gördüm ama dezavantaj olarak çok yoğun çalışmak ve sektörün çok hızlı değişmesi diyebilirim. Hızlı değişmesi sorun değil ama çalışanın bu değişime adapte olması zorlaşabiliyor. Geceli gündüzlü çalışmak gerekiyor.
Kuruluşlara katılmak isteyen gönüllüler neler yapmalı, onlara neler önerirsiniz?
Direkt başlasınlar, onlara bunu öneririm. Bence hiç durmasınlar, hiç düşünmesinler. Çünkü başlamadan devamı gelmiyor. Hemen internet sayfamızı açıp kendilerine uygun olan bir eğitime başvursunlar. Başladıktan sonra devamı geliyor. Bu alanın herkese katabileceği çok fazla şey var, özellikle öğrencilere. Lise öğrencisi geliyor ve eğitim aldıktan sonra gidip kendi lisesinde eğitim veriyor. Bu onun için inanılmaz bir şey; üniversiteye gittiğinde etkisini görecek. Birçok arkadaşımız özel sektörde çalışmaya başladıktan sonra etkisini görüyor çünkü bir network’e sahip olmuş oluyor, sunum yapmayı biliyor, iletişim becerisi artıyor.
STK’lar ne gibi kariyer fırsatları sunuyor?
Son birkaç sene öncesine kadar sivil toplum genel olarak bir kariyer alanı olarak görülmüyordu. Ama artık böyle bir kariyer alanı da var. Biz hep başka bir kariyer mümkün deriz. Sadece özel sektör ve kamu değil, burası inanılmaz bir kariyer alanı. Eğer bir genç tamamıyla buraya odaklı gelirse, ben ömrüm boyunca sivil toplumda çalışmak istiyorum düşüncesiyele gelirse ilerlemesi müthiş kolay oluyor. Buraya odaklı çok fazla insan yok ama burasını da bir kariyer alanı olarak görebilirler. Burada eğitim alıp özel sektöre geçme düşüncesiyle değil de tamamen kariyer alanı olarak sivil toplumu da görebilirler.
Bu yazı ilk olarak JR. by Campaign Aralık 2017 sayısında yayımlanmıştır.