İngiliz fotoğrafçı Ed Thompson, 5 yıl önce Kent şehrindeki Pluckley kasabasını fotoğraflamak için farklı yollar araştırırken kızılötesi fotoğrafçılığı kullanarak daha büyük bir proje yarattı.
Kızılötesi fotoğrafçılık, bizim görsel spektrumumuz dışında kalan şeyleri görünür kılan bir teknik. Thompson, “The Unseen” ismini verdiği bu seriyi Kodak Aerochrome‘undan kalan son 36 filmi kullanarak çekti. Bu şekilde algının gerçek sınırlarını keşfederken aynı zamanda belgesel fotoğrafçılığı için yeni bir görsel dil oluşturdu.
Normal şartlarda, insanlar 400-700 nanometre aralığındaki görünür dalga boylarını algılayabiliyor. Fakat doğru filtremeyle birlikte kullanıldığında kızılötesi film 750-1000 nanometre aralığındaki ışığı gösterebiliyor. Bu teknik, fotoğrafların son hallerinde normalde görülebilen kısımları yine görünür kılıyor ama aynı zamanda beklenmedik bir şekilde, fotoğrafları başka bir şeye daha maruz bırakıyor.
Thompson çoğunlukla filmin kırmızıyı fotoğrafın yüzeyine getirme özelliğini kullanıyor. “The Red Forest” koleksiyonunda dünyanın en radyoaktif ormanının esrarengiz şartlarını iletmek için kızılötesi film kullanmış ve koleksiyonda saturasyonun bölümleri çok belirgin gözüküyor. “The Flood”da ise sellerden etkilenmiş ailelerin portrelerini çekmiş. “The City”de ise filmi, Londra’daki hava kirliliğinin etkilerini belgelemek için hava fotoğrafçılığında kullanmış. “The Vein”de de unutulmuş medikal fotoğrafçılık tekniklerini tekrar keşfetmiş, böylece derinin altındaki damarlar belirginleşmiş.