JR. by Campaign

Kötü çocuk oyuncağı: Fiat 500S

İkon bir otomobili yeniden hayata döndürme konusunda ders niteliğinde işler yapan Fiat, 500 Ailesi’nin geçirdiği estetik operasyona 500S’i de dahil etti. Ortaya 500 Abarth’ın yokluğunu aratmayacak bu ufaklık çıktı.

Bazı otomobilleri ya çok seversiniz ya da hiç sevmezsiniz. Fiat 500S’le geçirdiğim bir kaç gün bana bu önermenin ne kadar doğru olduğunu bir kez daha gösterdi. Yeşil renkli bu ufaklığı görenlerin verdikleri tepkiler, Barselona ve Real Madrid’in sıkı taraftarlarının verdikleri tepkiler kadar farklıydı. 500S’i sevenler de sevmeyenler de nedenini anlatmakta güçlük çekti; iş bize kaldı.

500S, adındaki S takısından da anlaşılacağı üzere; 500 ailesinin ülkemizdeki en haşarı üyesi. Tahmin edildiği gibi S tam olarak ‘Sport’ anlamına geliyor. 500S’i ilk gördüğünüz anda onun diğer ‘şirin’ 500’lerden olmadığını hemen anlıyorsunuz. Mat haki yeşil renk, bagaj üstü spoyleri ve özel tamponları 500S’i hemen ele veriyor. Eğer bunları tam olarak göremediyseniz egzoz homurtuları anlamanıza yardımcı oluyor.

Tıpkı dışı gibi; 500S’in yaşam alanı da standart modelden farklı. Koltuklarda ve kapı döşemelerinde kullanılan sarı renk ve yine koltuklardaki ‘500S’ logoları otomobili diğer 500’lerden ayırıyor. Tabi ki renk kombinasyonuna göre döşemenin parçalı bölümlerinde farklı renklerde görmek mümkün ama itiraf etmek gerekirse test otomobilimizde renk kombinasyonu bence en uyumlu seçenek. 500S’i standart modelden ayırmanıza yardım edecek son detay ise orta konsola yerleştirilen ‘Sport’ butonu. Bu sihirli buton, tam olarak 500’de direksiyonu şehir moduna almanıza yarayan butonun yerinde duruyor. Ne işe yaradığına ise birazdan değineceğim.

500S’e güç veren Twinair motor alışık olduğunuz türden benzinli motorlardan değil. 2 silindir ve küçük hacimle birlikte gelen aşırı besleme ne yazık ki bu motorun yüksek devirlerde gezinmesine engel oluşturuyor. Maksimum gücünü 5500 d/dak bandında veren motor maalesef ki daha fazla devir çeviremiyor. 2000 d/dak’da gelen 145 Nm’lik tork otomobilin ivmelenmesinde büyük rol oynasa da 500S’in performansını baltalayan büyük bir sorun var: şanzıman! Ne yazık ki 500S’in manuel şanzımanında ilk 4 vitesin aralıkları oldukça kısa. Tabii ki bunda güç ünitesinin yüksek devir çevirememesinin payı büyük ama ‘daha iyi bir oran belirlenebilir miydi?’ sorusunu sormadan edemiyoruz.

500S aslında güçlü abisi Abarth’ın bir ön gösterimi gibi. Sihirli butona bastıktan sonra dijital gösterge panelinde beliren ‘turbo’ basınç göstergesi birazdan olacaklar hakkında ipucu veriyor. Gaz tepkisindeki bariz değişimle sizi karşılayan 500S, direksiyon sertliğini de Sport moduna uyduruyor.

940 kilogramlık ağırlığı doğru vites seçimleriyle ivmelendiren 875cc’lik motor, kendine has homurtularıyla sürüş keyfinizi destekliyor. Her ne kadar direksiyonun derinlik ayarının ve koltuğun yükseklik ayarının eksikliği uygun sürüş pozisyonunuzu bulmanıza engel olsa da, isminin hakkını verecek şekilde optimize edilmiş süspansiyonlarla virajlı yollar bir eğlence treni güzergahına dönüşüyor.

Tüm bu agresif kullanımın faturası yol bilgisayarına 10-11 lt/100km olarak yansıyor. Ekonomi odaklı sürüşlerde ise bu rakam 5 lt/100km’lere kadar geriliyor.

Sürücü için hazırlanan dijital gösterge panelinde birçok yol verisini bulmak mümkün. Oldukça şık ve kolay kullanılan elektronik ekranın daha fazla kişiselleştirmeye imkan tanıması ise 500’ün konseptine daha çok yakışırdı. 500 ailesinde sadece 500S’te kullanılan 7 inçlik dokunmatik ekran da tıpkı gösterge paneli gibi hem şık hem de kolay kullanılıyor. Yüksek çözünürlüğe sahip Uconnect bilgi-eğlence sistemi; bluetooth, AUX ve USB girişlerini desteklerken ne yazık ki navigasyon desteği sunmuyor.

Donanım bazında birçok eksikliğiyle ve yüksek fiyatıyla dikkat çeken; fakat tarzıyla ve keyifli sürüşüyle gönülleri kazanan 500S’in etiketi 90.900 TL’yi işaret ediyor. Bu fiyatla işi oldukça zor olan 500S, benim ‘sevdiğim’ otomobiller arasında çoktan yerini aldı bile. Fakat bu fiyatıyla 500S’i satın alacak iken gönlümü daha ateşli bir B segmenti otomobile kaptırabilir miyim? Muhtemelen…

Mehmet Akif Doğan

Bu yazı ilk olarak JR. by Campaign Temmuz 2017 sayısında yayımlandı.