JR. by Campaign

Müzik dünyasının parlayan yıldızları

İş Sanat’ın Parlayan Yıldızlar serisi ile Türkiye’de adını duyuran genç müzisyenler Umut Sağlam (19) ve Yiğit Karataş (23)’la projenin detaylarını ve müzik serüvenlerini konuştuk.

İş Sanat’ın 18. sezonu, 3 Kasım’da, Eivind Gullberg Jensen yönetimindeki Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası ile açıldı. Soprano Mari Eriksmoen ile birlikte İş Sanat’ın Parlayan Yıldızlar serisindeki performanslarıyla dikkatleri çeken genç sanatçılar Umut Sağlam (çello) ve Yiğit Karataş (keman) da açılış konserinin solistleri oldu. Biz de konser günü bu iki genç müzisyenle bir araya gelerek Parlayan Yıldızlar projesine nasıl katıldıklarını, geleceğe dair hayallerini, müzisyen olmanın zorluklarını ve neler gerektirdiğini kendilerinden dinledik.

O zaman öncelikle sizleri tanıyalım. Umut Sağlam ve Yiğit Karataş kimdir?

Yiğit: Ben Yiğit Karataş, 23 yaşındayım. Yurt dışında eğitimime devam ediyorum. Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’yla birlikte, Umut ve ben güzel bir konser vereceğiz. Bu konser için İstanbul’a geldim. İş Sanat’ın sezon açılışını yapıyoruz. Bu, Parlayan Yıldızlar serisinin konseri, o yüzden çok heyecanlıyım. Dört gözle bekliyorum konseri.

Umut: Ben Umut Sağlam, 19 yaşındayım. Eğitimimi, Berlin’de Barenboim-Said Akademisi’de sürdürüyorum. Bu konser için Türkiye’ye geldim ben de. Eğitimime Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuarı’nda başladım. Orada 5 sene okuduktan sonra İstanbul’a, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Konservatuarı’na geldim. Hacettepe’deyken Tufan Tolga ile Mimar Sinan’da ise Yardımcı Doçent Dilbağ Tokay’la çalışıyordum. 2016 senesinden bu yana Berlin’deki Barenboim-Said Akademisi’nde Claudius Popp ile eğitimimi sürdüyorum.

Peki, müzik kaç yaşındayken  hayatınıza girdi ve bunun sadece bir hobi olmadığını ne zaman fark ettiniz?

Yiğit: Ben keman çalmaya 8 yaşında başladım. O zaman tabii bilemiyorsunuz bunu meslek olarak yapıp yapmayacağınızı. Zamanla çalışarak, konserler vererek bu benim bir parçam haline geldi. Mesleğimi erken yaşta seçmiş oldum.

Umut: Benim annem müzisyen. O da Hacettepe Konservatuarı’nda okumuş. Ben o yüzden hep evimizdeki piyanoyla oynaya oynaya ve müziği çok severek büyüdüm. Çello sonradan geldi. Ben 2009 senesinde konservatuara girdiğimde belli oldu ne çalacağım. 11 yaşındaydım. Onun öncesinde piyano dersleri almıştım ama ciddi derecede bir şey çalmıyordum.

İş Sanat Parlayan Yıldızlar Projesi’yle  isminizi birçok kişiye duyurdunuz.  Bize biraz bu projeden bahsedebilir misiniz?

Umut: İş Sanat’ın eski sanat yönetmenlerinden Meriç Soylu’nun vefatı üzerine ailesi onu anmak adına bir projeye sponsor oluyor. Bu da Parlayan Yıldızlar Projesi. İş Sanat da sağ olsun destek oluyor bu projeye ve her yıl genç öğrencilerle müzisyenlere yer veriyorlar. Biz bu proje kapsamında konser vermeye hak kazandık. Onun dışında, bu projenin yarışma gibi bir fonksiyonu da var. Konserlerin sonunda, herkese ödüller veriliyor. Biz de Yiğit’le Meriç Soylu Özel Ödül’ü aldık. Ödülün bir sonucu olarak da burada performans vermemize izin verildi. Parlayan Yıldızlar her şekilde hayatımızı değiştirdi yani.

Peki bu projenin giriş aşamasından biraz bahsedebilir misiniz?

Umut: Biz 18. sezonunda girdik Parlayan Yıldızlar’a. Senelerdir herkes giriyordu. Benim tanıdıklarım da katılıp konserler veriyordu. Çok hoşuma gitti ve denemek istedim. İlk sene denedim, alınmadım. Geçen sene tekrar denedim ve kabul edildim. Zaten bu proje, Türkiye’nin genelinde son derece popüler. Bu proje kapsamında herkes konser vermek istiyor.

Yiğit: Ben geçen sene denedim ilk defa. Bu konser sonucu seçilen iki gençten biriyim ben de Umut’la beraber. Bunun seçmeleri oluyor tabii ki. Hangi müzisyenin, hangi enstrümancının projede konser vereceğiyle ilgili. Seçilen 14 kişi konsere geliyor ve bunlar arasından da sezon açılışı yapacak solistler belirleniyor. Biz iki aşamalı bir süreçten geçtik. O yüzden bu akşam sezon açılışını yapacağız.

Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’yla aynı sahnede yer almak nasıl bir duygu?

Umut: Ben Ankara doğumluyum ve Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası hayatımda ilk defa klasik müziği duyduğum orkestra. Benim Ankara’daki hocam da Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın emekli bir sanatçısı. Onun için ben her konseri gözlerim parlaya parlaya izlerdim. Ankara’da her hafta yapmaya devam ediyorlar. Bizim için C.S.O’yu izlemek çok özeldi. Onlarla solist olmak benim hayalimdi. Şimdi onlarla birlikte solist olarak çalacağım.

Yiğit: Onlarla beraber sahneyi paylaşıyor olmak benim için de çok özel bir duygu. Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası çok eski ve dünyaca tanınan bir orkestra. Yanlış hatırlamıyorsam, 1826 yılında kuruldu. Türkiye’nin en köklü orkestralarından bir tanesi. C.S.O ile ilk kez yıllar önce çalma fırsatı bulmuştum. O zamanlar daha çok genç olduğum için tadını çıkartamadım. Bu sefer daha güzel olacağına eminim. O yüzden çok heyecanlıyım.

Başarılı bir müzisyen olmanın anahtarı nedir?

Yiğit: Çok çalışmak. Kulağa basit geliyor ama çok çalışmak ve her kaybettiğinizde kalkıp devam etmek.

Umut: Bir şekilde motivasyonu sürekli içinizde bulmak; bu çok önemli. Motivasyon benim için zaten çalışmanın anahtarıydı. İnsanız sonuçta, her gün 8 saat boyunca gitmiyor. Ben kendi adıma konuşuyorum, bazı günler çalmadığım oluyor. Çünkü o motivasyon sürekli içimde bulunamıyor. Mesela, o gün kötü bir haber alıyorum ve çello çalasım gelmiyor ya da tersine daha çok da gelebiliyor. Sürekli beni çalışmaya motive edecek şeyler bulmaya çalışıyorum. Çalışmak en önemli şey ve bunun yanında girişken olmak çok önemli. Yani insanlarla konuşmak ve bağlantılar kurmak. Çünkü bu işte nasıl çaldığınız çok önemli. İnsanlarla birlikte iyi müzik yapmak çok önemli. Tek çaldığınızda bambaşka bir olay, ikili çaldığınızda bambaşka bir olay. İkili çalarken çok daha zorlaşıyor iş. Ona göre kendinizi ayarlamanız gerekiyor. Bir sürü püf noktası var ama çalışmak en önemli etken.

Peki provalar, eğitimler, konserler ne kadar zamanınızı alıyor? Bunu sosyal hayatınızla birlikte yürütmekte başarılı oluyor musunuz?

Yiğit: Açıkçası benim pek bir sosyal hayatım yok. Bu işin girişi var, çıkışı yok. Eğer bu işi yapacaksanız, kendinizi tamamen adamanız gerekiyor. Müzik artık sizin sosyal hayatınız haline geliyor. Sadece bir iş değil artık. Bundan zevk almaya bakıyorsunuz. Ben edindiğim tecrübelerden sonra eskiden hoşlandığım şeylerden hoşlanmıyorum. Dışarı bir bara gidip arkadaşlarla buluşmak hoş ama sürekli içimde yapmadığım şeylerin stresi oluyor. “Çalışmam lazım, bir şeye hazırlanmam lazım, gelecek konsere hazırlık yapmam lazım” gibi düşüncelere kapılıyorum. Ne yazık ki kaprisli bir iş ama aldığımız hediye ve verdiği haz her şeyden üstün geliyor.

Umut: Yiğit’e katılıyorum tabii ki. Kendinizi adamanız lazım. Ama ben bizim işimizin sosyal hayattan da beslendiğini düşünüyorum kesinlikle. En önemlisi, mutlu olmanız lazım, psikolojik dengenizin yerinde olması lazım. Sosyal hayatın buna çok yardımı dokunuyor. Ben akşam arkadaşlarımla barlara gitmeyi, bira içmeyi, kafelere gitmeyi çok seviyorum. Ama her zaman öncelik sıralaması yapıyorum. Tabii ki en büyük önceliğim işim, derslerim ve okul. Eğer o gün için yeterince çaba sarf ettiysem önceliklerim sosyal hayatıma engel olmuyor. Hatta yaptığım müziğin sosyal yaşantımdan beslendiğini düşünüyorum.

İş Sanat’la çok güzel bir başlangıç yaptınız. Adınızı Türkiye’de ciddi bir şekilde duyurdunuz. Projeleriniz devam edecek mi? İş Sanat’la bunun dışında iş birliğiniz olacak mı?

Yiğit: Şu an, benim bildiğim bir proje yok henüz. Ama davet ederlerse seve seve katılırım. Parlayan Yıldızlar serisi tabii ki devam ediyor her sene. Büyük ihtimalle, gençler şimdiden bu sezonda konser vermeye başladı. Bu gençler arasından seçilen iki kişi, yine önümüzdeki yıl aynı konserde çalacak. Onların konserleri devam ediyor. Ama bizim ileride bir projemiz olabilir. Davet ederlerse seve seve çalarız.

Umut: İş Sanat’tan bana gelen bir teklif olmadı. Ama tabii ki davet edilirsek katılmak isterim. Çok güzel bir proje. İş Sanat da 18 yıldır büyük bir azimle ve tutkuyla sürdürüyor bu projeyi. Ben o konuda İş Sanat’a çok teşekkür etmek istiyorum.

Benim Ankara’da, 25 Aralık’ta bir konserim olacak. Bu sene iki tane daha orkestrayla solistliğim olacak. 25 Aralık’ta Ankara Gençlik Senfoni Orkestrası Orhun Orhon’un yönetiminde bir konser olacak. Orada Çaykovski’nin Rococo teması üzerine varyasyonlarını çalacağım. Bir de 27 Nisan’da Adana’da Çukurova Senfoni Orkestrası’yla bir konserim daha olacak.

Yiğit, senin gelecek projelerin var mı?

Yiğit: Benim bu sezon vereceğim belli konserler var, daha belirlenmemiş olanlar da var aralarında. Bundan iki üç hafta sonra tekrar Türkiye’ye geleceğim ve Ankara’da Erimtan Arkeoloji ve Sanat Müzesi’nde bir resital vereceğim. Ondan sonra Bursa Devlet Senfoni Orkestrası ile benim de ayrı bir konserim var. Orada Çaykovski’nin Keman Konçertosu’nu çalacağım. Ondan sonra Aralık’ta tekrar geliyorum.

Globalde veya Türkiye’de örnek  aldığınız isimler kimler? Türkiye sanatçı  yetiştirme konusunda nasıl sizce?

Yiğit: Fazıl Say benim için çok büyük bir ilham kaynağı. Yaptıkları, ürettikleri, verdiği mücadele benim çok ilgimi çekiyor ve bana ilham veriyor. Onun dışında da çok önemli müzisyenlerimiz var tabii. Sevgili hocam Emre Cihat Aşkın gibi. Onlara çok teşekkür ediyorum, onlar sayesinde biz yolumuzu buluyoruz; ileride onlar gibi olmak istiyorum. Ülkeme de faydası dokunacak her şeyi yapmak istiyorum.

Umut: Benim için de Fazıl Say gerçekten önemli bir figür. Yurt dışında okuduğum için biliyorum, Türkiye’nin en tanınan sanatçılarından biri, dünyaca ünlü. Onun dışında, Yiğit’in de dediği gibi Cihat Aşkın ve Pekinel Kardeşler gibi önemli değerlerimiz var. Ülkede kesinlikle çok başarılı, çok iyi sanatçılar var. Avrupa’nın verdiği desteği Türkiye’de bulmak zor ama yine de çok önemli projeler var destek veren, devlet de bazen destek veriyor. Çağdaş Eğitim Vakfı da birçok burs olanağı sağlayan projeler gerçekleştiriyor. Hatta yurt dışına kıyasla bazen Türkiye’den burs olanağı bulmak daha kolay olabiliyor. Barenboim-Said Akademisi’nde okuyorum ben. Bu okulun kurucusu Daniel Barenboim. O herhalde benim hayatımda tanıştığım en ilham verici insanlardan biri. Bir de okulun şöyle bir vizyonu da var: Bize müziğin dışında felsefe, edebiyat, tarih ve siyaset bilimi gibi dersler de veriliyor. Daniel Barenboim’in böyle bir vizyonu var; bir müzisyenin sanatçı olabilmesi için bilgi sahibi olması gerekiyor. İyi bir entelektüel yetiştirmeye çalışıyor okul. Bu konuda Daniel Barenboim, kendime örnek aldığım bir insan. Onun dışında takip ettiğim isimler: çelist Gautier Capuçon ve Fazıl Say’la birlikte albümleri çıkan Nicolas Altstaedt.

Geleceğe ve kariyerinize dair en büyük hedefiniz?

Yiğit: Çok zor bir soru, nasıl cevaplayacağımı bilmiyorum. Çok zor bir aşamadan geçiyoruz çünkü. Ne olacağımız da kesin belli değil, rekabeti çok yüksek olan bir yer. En iyisi olsanız dahi, sizi her zaman elinizden tutup parlatmıyorlar. Benim önümde birkaç yıl daha var, büyük yarışmalara hazırlanıyorum. Bu yarışmaların sonucunda zaten kariyerim şekillenecek. Ama olmak istediğim yer şu an Fazıl Say’ın olduğu yer, Cihat Aşkın’ın olduğu yer. Onlar bizi yurt dışında temsil eden yegane insanlar. Kariyerimden bunu bekliyorum, umarım gerçekleştirebilirim ve öğrendiklerimi de genç müzisyenlere aktarabilirim.

Umut: “Türkiye sanatçı yetiştirme konusunda nasıl?” sorusuyla bu soruyu birleştireceğim. Türkiye’de kesinlikle inanılmaz iyi bir kumaş ve çok yetenekli insanlar var. İnsanları milletine göre ayırmak çok yanlış olur ama Türkiye’de ve Orta Doğu müziğinin yaygın olduğu yerlerde enstrümana dokunuş bir farklı oluyor benim için. Bunu klasik müzikle en çok entegre eden ülke Türkiye, çünkü klasik müzik konusunda Orta Doğu’da en gelişmiş ülkelerden bir tanesi. Sadece Türkiye’de şöyle bir eksiklik var; müzik eğitiminin daha kapsamlı olması gerektiğini düşünüyorum. Herkesin alanında gerçekten çok iddialı bir şekilde eğitim vermesi lazım. Hocanın öğrenciye bir vizyon çizmesi lazım. Önüne seçenekler dizmesi lazım. Öğrencinin müziğin her bir alanı hakkında teorik olarak eğitim alması gerekiyor. Yeni bir eğitim sistemi çizilirse ben çok daha fazla sanatçının çıkabileceğine inanıyorum.

Son soruya gelince de, benim en büyük hayalim Türkiye’ye bir eğitim kurumu açmak. Barenboim’in vizyonundan giderek öğrencilere sadece müzik odaklı bir eğitim değil de ayrıca sosyo-kültürel konularda da eğitim vermek. Eğitmenlerin çok iyi olacağı ve müfredatın çok güzel bir şekilde çizilebileceği bir okul açmak istiyorum.

Müzisyen olmak isteyen cünyırlara tavsiye vermek isteseniz ne derdiniz?

Yiğit: Ben aileleriyle ilgili bir şey söyleyebilirim. Ailelerin desteği çok önemli. Müziğin beraberinde bir sürü masrafı var. O yüzden ailelerin bu konuda hazırlıklı olup sonuna kadar destek vermesi gerekiyor çocuklarına. Onlara inandıktan sonra meyvesini geri alabilirler. Mesela benim şu an destek aldığım ÇEV’in sanat kurumu beni ilk desteklediğinde 10-11 yaşlarındaydım. Aradan 11-12 sene geçti ve şimdi meyvesini alıyorlar. Her taraftan destek almaları çok önemli.

Umut: Benim en büyük tavsiyem şu olurdu; her konuda çok okusunlar, çok sorsunlar, çok araştırsınlar. Tanışabilecekleri insanları araştırsınlar, girişken olsunlar. Herkesle konuşmaya, herkese çalmaya çalışsınlar. Üç insana bile çalsınlar, sürekli konserler versinler. Biz yaptığımız işi çalışma odasında çalmak için yapmıyoruz. Ben konser salonlarında konser verebilmek için çalıyorum. Ne kadar fazla konser verirlerse, ne kadar fazla performans gösterirlerse o kadar hızlı gelişirler. Ne kadar çok okurlarsa da müzikleri o kadar derinlik kazanır. Yiğit’in dediği gibi aile faktörü de çok önemli ama o bizim değiştirebileceğimiz bir faktör değil. O nedenle bence çocuk ne kadar erken kendi ayakları üzerinde durabilirse o kadar iyi onun için. Bir süre sonra yaşam başlıyor, buna ne kadar erken girişirse o kadar iyi.

KISA SORULAR

En sevdiğiniz film müziği hangisi?

Yiğit: Yüzüklerin Efendisi.

Umut: Harry Potter ve La La Land.

Müzisyen olmasaydınız mesleğiniz ne olurdu?

Yiğit: Tiyatrocu ve aktör olmayı isterdim. Onun dışında sporcu olmayı isterdim.

Umut: Küçükken hep şef olmanın hayalini kurardım.

En son hangi şarkıyı dinlediniz?

Yiğit: Müslüm Gürses’in “Sandık” albümünü.

Umut: The Doors’un “People Are Strange” şarkısını.

Şu an hangi kitabı okuyorsunuz?

Umut: Haruki Murakami’nin “A Wild Sheep Chase” kitabını.

Yiğit: Ben uzun süredir kitap okuyamadım; “Yüzüklerin Efendisi”ni tekrar okumaya başlamıştım ama yarıda kaldı.

Hafta sonu yapmaktan en keyif aldığınız etkinlik?

Yiğit: Uyumak.

Umut: Fitness’a gidiyorum.

Geek kültürüne ilgi duyuyor musunuz?

Yiğit: Hoşuma gidiyor, bayılıyorum aslında.

Umut: Gerçek olmadığını fark edene kadar hep Batman olma hayalini kurdum. Hatta hala birazcık umudum var.

Bu yazı ilk olarak JR. by Campaign Kasım 2017 sayısında yayımlanmıştır.