Oyun dünyasından ralli etaplarına
Bilgisayar oyunlarından başlayan otomobil yarışı merakını profesyonel ralli pilotluğuna taşıyan Ümit Can Özdemir’le kariyerini ve gelecek planlarını konuştuk.
Ralli dünyasına 2011 yılının sonunda adım atan ve bugün aynı zamanda eğitimini aldığı mühendislik kariyerine de devam eden Ümit Can Özdemir (26), Castrol Ford Team Türkiye’nin 4 takım pilotundan biri. Yarışlara Ford Fiesta R2 Turbo ile katılan Ümit Can’la ralliye başlangıç serüvenini, bu sporun Türkiye’deki durumu hakkındaki görüşlerini ve gelecek planlarını konuştuk.
Yarış hayatına nasıl başladın? Otomobil merakın var mıydı?
Kendimi bildim bileli otomobillere merakım vardı. 18 yaşına kadar sadece birkaç kere otomobil kullandım, boş arazilerde sürüyordum. Ehliyeti aldıktan sonra da aslında içimde hep iyi otomobil kullanıyorum düşüncesi vardı. Bunlar biraz da PlayStation ve bilgisayar oyunlarından gelen bir şey sanırım çünkü çok başarılıydım o oyunlarda. Sonra otomobil kullanırken düşündüm iyi bir sürüş tekniği gibi eğitim var mı, alabilir miyim diye araştırdım ve Volkan Işık Akademi’yi buldum. Sonrasında bana çeşitli eğitim seçenekleri sundular teknik açıdan. Ralliye İlk Adım isimli bir eğitim aldım. Yaklaşık 2 ay sürdü. Çok da faydası dokundu. Eğitim bitene kadar aklımda hala yarışmak gibi bir düşünce oluşmamıştı. Çünkü aile çok uzak bu spora, sporu geçelim otomobillere bile o kadar uzak ki A noktasından B noktasına gidebilmek için bir taşıt olarak görüyorlardı. Eğitim bittikten sonra biraz akademidekilerin beni desteklemesi, biraz da benim aklıma yatması başlamamı sağladı. Sonrasında ailemi ikna etmem ise 5-6 ay kadar sürdü. Ardından bir tırmanma yarışına girdim. Zaten o tırmanma yarışı her şeyin başlangıcı oldu sonra bir daha durmadım.
Amatör dönemlerinde ne gibi sıkıntılar yaşadın?
Öncelikle otomobili ilk kullandığım zaman ben bunu nasıl kullanacağım demiştim. Bu kadar agresif, bu kadar sert otomobil nasıl olabilir. 2011’de tırmanma yarışına girdim ve 2011 sonrasında İstanbul Ralli Şampiyonası’na katıldım. 2011’den 2012’ye geçişte V2 Challenge’a katıldım. Asıl benim Palio ile serüvenim 2012’de. Bir de 2012’de yaklaşık 29 hafta sonu yarış vardı, hem V1 Challenge hem V2 Challenge hem de Türkiye Ralli Kros Şampiyonası ve Türkiye Ralli Şampiyonası yaptım. Üç yarışta Moldova’ya konuk pilot olarak gitmiştim V1 Challenge adına. Yani hayatımın en yoğun senesiydi diyebilirim. Neyse ki öğrenciydim ve yeterince vaktim vardı.
İlk rallide yol notuyla gidebilmek çok zamanımı aldı. O mantaliteye sahip olmak, o yol notuyla gidebilmeyi anlamak, şu an tamamen rallinin bazı. Sonuçta pistte yarışılmadığı için karşınıza neler çıkacağını bilmiyorsunuz. Aslında çok çok iyi otomobil kullansanız bile yolunuzu düzgün yazdırmazsanız ve notunuza güvenmezseniz çok büyük bir başarı gelmiyor. Buna alışmak çok vaktimi aldı. Bir yandan notu duymak, bir yandan aracın hızını tespit etmek ve ona göre karar vermek. Onları çözmem vakit aldı, dört beş yarış uğraştık bayağı. V1 ve V2 Challenge’da kullandığım Volkicar hakikaten pilotajımı bayağı geliştirdi ve gaz ayarı yapmam konusunda bayağı yardımı dokundu çünkü başka türlü hızlı gidilemiyordu otomobilde. Bir de benim elime hakikaten uymuştu. Bu otomobil gerçekten gelişmemi sağladı.
Daha sonra Castrol Ford Team Türkiye’de profesyonel hayatın başladı. Amatörlükten profesyonelliğe geçiş nasıl oldu? Bu geçişte neler yaşadın?
C.F.T.T. bize çok büyük olanaklar sağlıyor. Bize yatırım yapıyorlar gerçekten bunu da hissettiriyorlar. Serdar Bostancı ve ekibi gerçekten benim de gözlemlerim doğrultusunda Türkiye’de bu işi en iyi yapan ekip diyebilirim. 2014’te takıma girdiğim zaman çok çekingendim ama kolayca alıştım. Orhan Avcıoğlu ve Murat Bostancı çok yardımcı oldu. Aynı zamanda takım arkadaşım Buğra ile hem arkadaşlık hem de rekabet olması gelişmeme inanılmaz katkı sağladı. Rekabet olan yerde de böyle bir gelişme olması büyük artı.
Avrupa serüvenine bu sene başladın. Avrupa’nın sana Türkiye’ye göre nasıl bir artısı oldu? Ezberlenen etaplar dışında farklı etaplarda gitmek nasıl?
Biz aslında yurt dışında yarışıyoruz. Türkiye’de yapılan rallilerde etapların uzunlukları eskiye göre çok kısaltıldı ki bu da rallinin ruhuna aykırı. En azından dört beş tane farklı etap olmalı ki insan gerçekten ralli yaptığını hissetsin. En son gittiğim Polonya Rallisi’nde -hayatımda yaptığım en güzel yarıştı- çok fazla etap vardı, rekabet vardı, kimi zaman tehlikeli yerler de vardı, çok fazla bilinmezlik vardı. Bunlar rallinin içinde olması gereken yerler. Bundan dolayı yurt dışı çok büyük bir tecrübe. Burayla kıyaslarsak, iki üç yarışta edindiğimiz tecrübeleri yurt dışında bir yarışta çok rahat elde edebiliriz.
Yarış öncesi kendini nasıl hazırlıyorsun? Ekstra spor yapıyor musun?
Koşu ve kürek yapıyorum. Kürek yapmamın nedeni motor sporlarında kullandığımız kasları direkt olarak hedefleyen hareketler içeriyor olması. Haftada 3 gün spora gitmeye özen gösteriyorum. Yarıştan önce hem psikolojik hem fiziksel olarak kendimi hazırlıyorum. Yarıştan önce ve yarış boyunca korkularımı kontrol altına almam gerekiyor. Çünkü rallide, etap esnası ya da öncesinde herhangi bir şeyden insan korkunca ve korkularını kontrol altına almayınca etapta istemsiz olarak yavaş gidiyor. O nedenle psikoloji bence hızlı gitmenin çok çok büyük bir kısmı. Zaten ralli ve diğer ekstrem sporlarda insanı tatmin eden bu; korkularını zevke veya başarıya dönüştürebilme.
Bundan sonrası için hedeflerin neler?
Kendime biçtiğim hedeflerim tabii zamanla değişti. Bu spora ilk başladığım zaman aklımda hiç Türkiye Şampiyonu olma hedefi yoktu. Ama takıma girdikten ve tecrübelendikten sonra, ki bu durum hala devam ediyor, Türkiye şampiyonu olma hedefim oluştu. Bunun üzerine çalışıyorum şu an. Eğer mümkün olursa Avrupa’da da başarılı olmak istiyorum. Hem ülkeyi hem de takımı iyi bir şekilde temsil etmek istiyorum. Belki daha tecrübelendiğim zaman Avrupa konusunda daha ileriyi görüp daha net bir şeyler söyleyebilirim. Şu an bu konuda belirli bir hedef koyamıyorum. 2017’de de bir problem çıkmazsa bu otomobille devam edeceğiz gibi gözüküyor. 2016 hedefim ise, öncelikle Eylül ayındaki Eskişehir Rallisi’ne yönelik. Eskişehir Rallisi asfalt, bu sebeple yarışta olabildiğince hızlı gitmeyi hedefliyorum.
- En sevdiğin asfalt ralli?
Hiç kazanamadığım ralli İzmir, hep bir problem yaşadım. O nedenle en çok kazanmak istediğim ralli Ege Rallisi.
- En sevdiğin toprak ralli?
Kocaeli Rallisi’nde yer alan Otosan etabı.
- Yurt dışında en çok yarışmak istediğin ralli?
Çok merak ettiğim için Monte Carlo olabilir.
- En çok yarışmak istediğin otomobil?
Önden çekişli bir otomobil olduğu için Peugeot 306 Maxi’yi çok merak ediyorum. Arkadan itişli olarak da – eğer içine sığabilirsem – Ford Escort Mk2.
- Ralli sırasında en korktuğun an?
2015’te Çanakkale Rallisi’nde çok hızlı giderken bir kaza yaptık. Mıcıra takıldı otomobil ve 150-160 km/s hızla gidiyorduk. Bir önceki cumartesi günkü geçişte orayı 4. vitesin sonunda geçtik. Oradan geçerken dedim ki burayı 5. viteste geçeriz. Nota da yazdırmıştım. 5. vitesle girdiğimizde bir baktık her yer mıcır. Virajlı da bir yol tabii önümü de görmüyorum. Yolun dışına çıkmıştık ve orada biraz korktum.
- Asfalt mı toprak mı?
Islak toprağı seviyorum diyebilirim. Enteresan gelebilir ama ıslak zemini de çok severim. Dengeli bir kullanım gerektirdiği için sanırım. Aslında ikisini de seviyorum, ayırt etmiyorum. Ralli ve diğer ekstrem sporlarda insanı tatmin eden bu; korkularını zevke veya başarıya dönüştürebilme.
Bu yazı ilk olarak JR. by Campaign Eylül 2016 sayısında yayımlandı.