Papalıktan CEO’luğa: Dünyanın en başarılı markası
Birbirinden başarılı markaları düşündüğümüzde hepimizin aklında belli başlı isimler beliriyor. Peki Papa da bu markalar arasında yer alabilir mi?
Bugün dünyanın en köklü kurumlarının hangileri olduğunu cevaplandırmak istesek listeye Vatikan Kilisesi yani Papalık ile başlarız. Köklerinin yanı sıra etkisi ile de dünya tarihine damga vurmuş olan kilise, geçtiğimiz 2000 yıl içerisindeki tüm olaylarda destekleyici ya da engelleyici roller oynamıştır. Papalık; Roma’nın yıkılışı, Haçlı Seferleri, Rönesans, yeni dünyanın keşfi gibi olayların baş aktörlerindendir.
Bu köklü kurum ilk ortaya çıktığı zamandan beri sürekli kendi içinde çeşitli reformlar yapıp değişen koşullara göre gücünü artırmak ve önemini korumak üzere stratejiler geliştirdi. Mesela bugün Katolik din adamlarının evlenmemesi tamamen kilisenin stratejik bir reformunun sonucu. 1071 yılında Papa seçilen VII. Gregorius kilisenin otoritesini artırmak için rahiplik görevlerinin kalıtımsal olarak aktarılmasını engellemeye çalıştı. Papa, rahip baba oğulların kiliseye değil kendi ailelerine çalıştıklarını, kralların rüşvetlerine karşı çok hevesli olduklarını savunarak evliliği yasakladı. Evli olan papazlardan eşlerinden boşanmalarını ve aileleriyle olan ilişkilerini kopartmalarını talep etti.
Tabi ki papazların büyük kısmı buna karşı çıktı ancak papa kararlıydı ve tarihin en başarılı iletişim kampanaylarından birini yaptı. Hazırlattığı ilanlarla halkı, evli olan papazları tanımamaya, onların yönettiği ayinlere katılmamaya teşvik etti. Ailesini, tanrıdan daha önemli gören bu adamlar asla insanları doğru yola taşıyamazlardı. İsa yalnızdı, hiç evlenmemişti ama İsa’nın yolunda olduğunu iddia eden bu papazlar evlenmiş, onun yolundan çıkmışlardı. Halk rahiplerin yozlaşmasının sebebi olarak evliliği görmeye başladı ve Papa Gregorius’un kararlarını desteklemeye başladı. İletişimle edinilen bu zafer Papa’ya daha büyük bir zaferin kapılarını açması bakımından çok önemliydi. Çünkü halkı yanına almayı başarmasına rağmen bazı yüksek rütbeli din adamlarının muhalefetine karşı eli o kadar da güçlü değildi. Bu durumu çözmesi elzemdi.
Papalığın bağımsızlığını kazanması, yani tüm krallardan ve imparatorlardan daha üstün bir hal almaya başlaması yine aynı papanın başka bir iletişim kampanyası ile olacaktı. O tarihlere kadar Hristiyan dünyasının en önemli yöneticisi Kutsal Germen İmparatoruydu. Papa’yı azletme, önemli kardinalleri atama görevleri ona aitti. Yani anlayacağınız üzere Papa’nın konumu sadece din adamlarının en üstünü olmasından kaynaklanıyordu ama tanrının yeryüzündeki gölgesi imparatordu. Bu durum bizdeki şeyhülislama ve Bizans’taki başpiskoposların durumuna benziyordu. Ancak iyi bir iletişimci olan Papa Gregorius kilisenin bağımsızlığı için 4. Henrich’e savaş açtı. Kardinalleri atama yetkisini elinden aldı. Bunun sonucu olarak Henrich Papayı “Defol, defol sonsuza dek lanetlendin” diyerek kovdu. Papa ise onu aforoz edip daha önceden planladığı iletişim kampanyasını başlattı. İmparatorun dinin hükümlerinden çıktığını anlatan bildirileri halka dağıttı. İmparator Avrupa’nın dört bir yanında oluşan rahatsızlık ve soyluların halkın korkusuyla Papa Gregorius’un tarafına geçmesiyle pişman oldu. Henrich, Gregorious’den af dilemek için Papa’nın dağdaki köşküne gelmek zorunda kaldı. Hatta bu yetmedi Papa’yla görüşebilmesi için 3 gün karda yalınayak beklemeye zorlandı. Papa’nın başarısının sırrı bir önceki reformunda çok önemli bir problemi keşfedip çözmesiydi. Çünkü rahiplerin aile yaşantısı aslında pek çok Hristiyan için öfke konusuydu. Halk rahatlıkla yapılan yolsuzlukları ve yozlaşmayı görebiliyordu. Papa öyle bir konuda halka yaklaşmış ve öylesine güçlü bağlar kurmuştu ki İmparator Henrich’in tüm üstünlüğü Canossa’nın karlarının altında kaldı.
İletişimin ve kamuoyunun gücü bu olayla Avrupa tarihini kökten değiştirmiş oldu çünkü artık tek gücün asker gücü olmadığı, orduları olan bir imparatorun basit bir din adamının önündeki acziyeti ile ortaya çıktı. Bu örnekten yola çıkaracak hedef kitleyi keşfedip yapılacak bir nokta atışın imparatorları, büyük şirketleri, siyasi partileri yerinden edebileceğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
Stalin gibi Vatikan’ı küçümseyenler
Vatikan’ın uzun tarihindeki olaylara daha fazla dalmazsak iyi olur. Papalığın gücünün kökenleri bugüne kadar elindeki dini statüyü iletişim becerileriyle iyi bir şekilde kullanmış ve korumuş olmasından kaynaklanıyor. Stalin’in bir zamanlar bürokratlarına “Papa’yı neden önemseyeyim kaç tane askeri var ki?” dediği aktarılır. Stalin gibi propagandaya büyük önem vermiş bir lider bunu demiş midir emin değilim ancak papalık güç kaybetse de değişen koşullara ve kendisini küçümseyenlere rağmen hala çok etkili. Onlarca büyük şirkette bankada hisseleri var. Dünyanın her yerinde okullara sahip. Bu okullardan çıkan binlerce mezun, seçkin şirketlerde çalışmaya başlıyor. Ayrıca kilise, sayıları binlerle ifade edilen sağlık kuruluşunun da sahibi. Avrupa’nın kalbi hala Vatikan’da atıyor. Dünya için çok önemli kararlarda Vatikan’ın ve Papa’nın fikirlerine başvuruluyor. Bu büyük bir ordudan daha önemli bir politik ve ekonomik güç demek oluyor. Economist’in verilerine göre senede 170 milyar dolar para harcayabilen bir kuruluştan bahsediyoruz. Bu dünyanın en büyük şirketlerinden olan Apple’dan bile 20 milyar dolar daha fazla para harcayabildiğini gösteriyor. Tabii elimizde kilisenin senede ne kadar para kazandığını gösteren sağlam bir veri yok ama bu harcamalar gösteriyor ki kiliseye hiç de azımsanmayacak bir para akışı var.
Dünya değişiyor, kilise değişiyor
Dünyanın hala ayakta olan en eski kurumu Katolik Kilisesi şüphesiz her geçen yüzyıl kendisini baş etmekte zorlandığı yepyeni zorlukların içinde buluyor. Kiliseye olan inancın zayıfladığı Rönesans devrinden itibaren başlayan bu süreç her geçen gün etkilerini hissettiriyor. Ancak hiç düşündünüz mü, bu kadar fazla yanılan ve yanıldığı defalarca ispatlanmış kilise nasıl oluyor da hala 1.2 milyar takipçiye sahip? Yanılmaz olması gereken Papalar dünya düzdür dedikten ve bunun aksini söyleyenleri cezalandırdıkları dönemden bir yüzyıl bile geçmeden “yeni dünyaya gidecek ve oraları Hristiyanlaştıracak aziz komutan ve erleri” nereden bulabildiler? Doğru ve sürekli iletişimin bunu sağlayabildiğini söyleyebilir miyiz?
Dünyanın en iyi markası
Volkwagen, Coca Cola, Nike gibi önemli markalara danışmanlık ve reklamcılık hizmeti vermiş John Hergarty kendisine en iyi markanın hangisi olduğu sorulduğunda Katolik Kilisesi’nin en başarılı marka olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Çok basit bir logoları var takipçileri gururla üstlerinde taşıyor. Aktivitelerine insanlar katılıyor ve bu insanlar marka için harcadıkları paradan çok memnunlar ve bunu 2000 yıldır yapıyorlar. Dünyadaki hiçbir marka bunu hayal bile edemez. Kilisenin inanç satıyor olması bu marka olarak nitelendiremeyeceğimiz anlamına gelmez hatta onu elde ettiği kar bakımından bütün markaların en iyisi yapar.”
Düşünsenize, hangi şirket olursanız olun yaptığınız broşürlerin okunup okunmayacağından emin olamazsınız. Bin bir emekle ve tonla parayla yapılan broşürlerinizin boşa gitmesinden yakınır durursunuz ama kilisenin broşürleri ve yayınlarını milyarlarca insan bırakın atmayı, tanrı tarafından cezalandırılmamak için evin en güzel yerlerinde tutuluyorlar.
Papalık bu iletişimi nasıl gerçekleştiriyor?
Öncelikle papalığın değişen iletişim anlayışlarına göre iletişime yönelik profesyonelleşmede önemli adımlar attığını söyleyebiliriz. Yapılan onlarca PR kampanyası, basılı ilanlar, sayıları binleri bulan internet siteleri, Papa’nın her hafta yaptığı, bazen dünya meselelerine değinen konuşmaları ve kriz iletişimleri tabii ki de internetten anladığı için görevlendirilen birkaç papaz tarafından organize edilmiyor. Daha önce özel sektörde çalışmış pek çok iletişimci ve iletişim üzerine eğitim görmüş, Katolik okullarında kariyer yapmış öğretim üyeleri tarafından organize ediliyor. Ancak iletişim sorumlusu sıfatını sadece kardinaller taşıyor. Bu kardinaller de genelde kiliseye ait dergi, gazete veya televizyonlarda çalışmış kardinallerden seçiliyor. Merak konusu ise yapılan yeni açılımlar önemli iletişim kampanyalarında büyük PR ajanslarından destek alınıp alınmadığı. Bunu bilemiyoruz çünkü kilise “dinsiz reklamcılardan” destek aldıklarını açıklamaya yanaşmıyor.
Yeni Papa VI. CEO Francis
Papa Francis için CEO tanımlamasını yapmak bazı kişilerde rahatsızlık yaratabilir ve bunu bir dinin liderine hakaret gibi yorumlayanlar olabilir ancak bu yorumlar esas niyetimi anlamamış sadece başlığı okumuş kişilerden gelebilir. Birincisi CEO’luk burada herhangi bir pejoratif amaçla kullanılmıyor. Profesyonelleşme ve yeni takındıkları iletişim stratejilerinin Tim Cook’tan ve onun gibi pek çok liderden farklı olmamasından kaynaklanıyor. İkincisi başından beri anlatmaya çalıştığım Vatikan’ın bir şirket profesyonelliği ile işleri idare etmesinden dolayı liderinin CEO olarak çağrılmasının yanlış olmayacağı yönündeki kanım.
Sorunlarla dolu bir dönem
Papa Francis 2014’te göreve geldiğinde kendisini büyük zorluklar içinde buldu. Dünyada artan Ateizmin yükselmesi bu sorunlardan belki de en önemlisi. Avrupa ülkelerinin çoğunda Hristiyan çoğunluğun hemen ardında kendisini Ateist olarak tanımlayan bir kitlenin yer almaya başlaması Vatikan için kıyamet çanlarının çalması anlamına geliyor. Bugün yapılan basit gözlemlerde bile Katolik ailelerin çocuklarının önemli bir kısmının kendisini dinden soyutladıklarını rahatlıkla görebiliyorsunuz. Mesela ismi Maria, Jose, Matteo gibi dini isimlere sahip Katolik okullarında okuyan arkadaşlarımın Ateist olması beni çok şaşırtmıştı. Sonra öğrendim ki genel tablo bu nesilde tam olarak böyle. Bu çocuklar dini aktivitelere katılsalar bile kilisenin geçmişinden ve sunduğu tanrı kavramından tatmin değiller. Kilise bu kayıp nesli tekrar kazanmak istiyor çünkü bu nesil en sadık müşterilerin çocukları. Eğer kilise bu kopuşu engelleyemezse gelecekte kendilerine bağış yapacak, okullarına çocuklarını yollayacak kimseyi bulamayacaklar.
İkinci büyük sorun: Eşcinsellik
Özellikle pek çok Avrupa ülkesinde ve ABD’de eşcinsel evliliğin yasallaşması ve eşcinsellerin giderek artan gücü ile onların tamamen karşısında olan kilisenin gücü sınırlanmaya başladı.
Papalığın bu güç karşısında eşcinselliği tamamen karşısına almakta çekindiğini görebiliyoruz. Bir önceki Papa Benedict’in “Bu insanlara saygı duymalıyız ama eşcinsel evliliği yasallaştırmak onlara yardım etmemize engel olur” diyerek karşı çıktığı yasal düzenlemeler Papa’nın muhalefetine rağmen yapıldı. Papalığın yıllardır üzerine strateji geliştirdiği aile yapısının parçalanma ihtimali de Papa Francis’in uykularını kaçıran en önemli sorunlardan.
Koskoca bir sorun: Latin Amerika
Hernan Cortes’in Meksika’yı istila etmesinin hemen ardından Amerika’nın Latinleşme süreci başladı. Hristiyanlığa teşvik edilen yerli halklar hızla Katolik Dünyası’nın en büyük kitlelerinden biri halini aldı. Papalığın İspanya ve Portekiz üzerinden kurduğu bu güçlü bağlar uzun yıllar devam etti. ABD’nin bölgede komünistlere karşı en büyük müttefiki de sıkı sıkıya kiliseye bağlı komutanlar oldu. Uzun yıllar sürecek diktatörlükler, çok temel bir komünizm karşıtlığı ve Katolik güzellemelerine dayanıyordu. Latin Amerika’nın kötülükle özdeşleşen diktatörlerinden Pinochet, Londra’da tutuklanınca Vatikan’ın arka kapı diplomasisiyle Pinochet’i kurtarmaya çalıştığı konuşulur. Pinochet kilise için önemli bir figürdür çünkü Şili’de zorunlu din dersini desteklemiş, Katolik okullarının artmasına sponsorluk etmiştir. Kilisenin onun cezalandırılmasını engellemeye çalışması akla yatkın bu ve benzeri onlarca iddia kanıtlanmamış olsa bile Güney Amerika’da insanların genel kabulü halini almış durumda. Diktatörlerle kurulan köklü ilişkiler kilisenin Latinler üzerindeki etkisini kaybetmeye başlamasına sebep oldu.
Daha da önemli ve diktatörlerle ilişkilerinden bile mide bulandırıcı sorunu ise çeşitli ülkelerde cinsel tacizlere karışmış pek çok papazın görevden alınmayıp Latin Amerika’ya gönderilmesi ve burada pek çok kişiye daha tacizde bulunduklarının ortaya çıkması.
Kendisi de Latin olan Papa’nın Ocak ayında Şili’ye yaptığı ziyaret cinsel taciz protestolarıyla karşılandı ve olaylar o kadar büyüdü ki bir çok protestocu polis tarafından gözaltına alınmak zorunda kalındı.
Latin Amerika’da istatistiklere kilisesiz Hristiyanlık kavramı güçlenmekte bunun yanında eski yerli dinlerinin de önem kazanmaya başladığını söyleyebiliriz. Mesela Hristiyanlığa aykırı olmasına rağmen tanıştığım pek çok Latin’in reenkarnasyona inandığını söyleyebilirim. Bunlara bakarak Papa’nın önündeki sorunların hiç de kolay çözümlere sahip olmadığını rahatlıkla görebiliyoruz.
Çözüm lider iletişiminde mi?
Vatikan’ın son durumu IBM’i hatırlatıyor. Uzun yıllar süren egemenliği yeni sorunlar karşısında hızla zayıflamakta, onlar da buna karşı çözümler üretmeye çalışıyorlar. Yehova Şahitleri gibi Hristiyanlığın diğer mezhepleri insanların inanma ihtiyacını karşılama noktasında papalıktan daha revaçta. Papa bu sorunlar ve rakipler karşısında diğer Papaların aksine daha ön planda olmaya başladı. Bunun için lider odaklı bir iletişim stratejileri geliştirildi. Hatta Vatikan Papa’nın rolünü öylesine ön plana çıkardı ki bazı Katolik çevrelerde “Jesus’dan daha fazla papadan bahsediyorlar” tarzında eleştiriler yükselmeye başladı.
@franciscus Instagram’da
Papa bu bağlamda 2016’nın Mart ayında Instagram hesabı açtı. Kısa sürede milyonlarca kişiye ulaştı. Şu an 5.2 milyon takipçisi olan Papa ayda 20 paylaşım ortalaması ile adeta Elon Musk gibi aktif Instagram kullanmasıyla sosyal medyaya ne kadar önem verdiğini gösteriyor. Zaten yaptığı bir konuşmada “Sosyal medya tanrının bizlere bir hediyesi” demişti. Ayrıca Twitter’da 15 milyon takipçisi var. Bu istatistiklere bakıp tanrının hediyesi demek kolay tabii, benim sadece 500 takipçim var, ne küçük bir hediye…
Ted Talk’da sürpriz konuk
Papa geçtiğimiz sene Ted Talks’a katılıp 40 dile çevrilen “samimi” bir konuşma yaptı. “Gelecekteki Sen” başlıklı konferansta konuşan Papa; mülteci krizinden artan ırkçılığa birçok mesaj verdi. Kendi hayatından pek çok örnek vererek kendisinin de bir göçmen olduğunu, ailesinin İtalya’dan Arjantin’e göç ettiğini ve yerli halkın göçmenleri dışlamaması gerektiğini söyledi.
Papa gençlerin en çok takip ettiği organizasyonlardan biri olan Ted Talk’a katılarak ve liberal mesajlar vererek hedef kitleye yönelik profesyonel bir iletişim sergilediğini bizlere göstermiş oldu. Papanın tüm iletişimine bakarak yükselen aşırı sağa yaklaşmaktan kaçındığı söylenebilir. Aslında yükselen sağın önemli bir kısmını oluşturan Katolik cemaatine rağmen Vatikan’ın bu tutumu, gençlerin liberal değerlere daha yakın olması, bu yüzden zaten sorunlar yaşadığı gençlerden uzaklaşmayı göze alamadığını gözlerimizin önüne seriyor.
Papa sorunların üzerine gidiyor:
Latin Amerika ve eşcinsellik
Papa geçtiğimiz ay büyük bir Latin Amerika turu yaptı. Bu tur boyunca kilisenin bu bölgede görevini yerine getiremediğine dair özeleştirilerde bulundu ve Latinlerden özür diledi. Kendisinin de Arjantinli olduğunu vurgulayarak sorunları çok iyi bildiğini söyledi. Ancak Latin Amerika geçmişi Papa’nın hem avantajı hem de dezavantajı olarak nitelendirilebilir çünkü kilise karşıtları Papa’yı Latin Amerika’da sorunlara karşı yeterince müdahil olmadığını hatta kardinalken Arjantin’de papazların da karıştığı çocuk kaçırma olaylarını engelleyememek ve göz yummakla suçlanıyor. Ancak Papa bunların iftira olduğunu, bu olaylardan haberi olmadığını her fırsatta söylüyor.
Eşcinselliğe gelince Papa yıllarca kilisenin karşı tutumunun aksine eşcinselliğe daha yumuşak bir karşıtlık sergiliyor. Genelde yuvarlak cümlelerle bu konunun aile yaşantısına aykırı olduğunu ancak onların affedilmez bir günah içinde olmadıklarını söylüyor. “Onlar tanrının gözünde bizimle aynılar ben kimim ki onları yargılayabilirim” diyor. Bu çıkışlarla eşcinsel kitleyi yavaş yavaş kiliseye kazandırmaya çalışıyor. Aslında muhafazakar kanadın temsilcisi olarak seçilse de Papa bu konuda uzun vadeli bir açılıma hazırlanıyor yorumları yapılıyor. Papalık ilk kez kendi bildiğini değil hedef kitlenin istediğini vermeye çalışıyor. Eskiden Ford gibi “Size istediğiniz renkte otomobil satabilirim, siyah olmak koşuluyla” mottosuyla hareket ederken şimdi insanlara farklı renklerde bir Hristiyanlık vermeye ve yelpazeyi genişletmeye çalışıyorlar.
Bu yazı ilk olarak JR. by Campaign Mart 2018 sayısında yayımlanmıştır.