Bugünlerde slow kentler slow yaşam derken her şeyi yavaşlatmaya, zamanı kaliteli bir hale getirmeye çalışıyoruz. Peki raw food bir detoks mucizesi mi yoksa bir yaşam ekolü mü?

Aslı Balkan (26)

PR ve Pazarlama Uzmanı

 

 

Raw food benim için de yeni bir tecrübe. Bir dönem vejetaryen olma deneyimim ne yazık ki sağlık anlamında hüsranla sonuçlanmıştı. Belirli gıdaları hayatınızdan çıkardığınızda daha faydalı bir diğeri ile dengelemeniz gerekiyor. Vejetaryenlik, veganlık ve raw food da sadece kendinizi belirli ürünlerden “mahrum” bırakmanız gibi basit bir yaşam şekli değil.

Raw akımı 42 derece üzerinde pişmeyen tüm yiyecekler olarak teknik anlamda sınırlandırılabilir. Bu da aslında yiyeceklerin bulundukları halde tüketilmesi ve içindeki oksijeni hala yaşar halde tüketmek anlamına geliyor. Maksimum derecesinin sebebi ise güneş ışığının pişirebildiği / kurutabildiği ısıya kadar yiyeceklere müdahale etmek.

Raw menüsünde neler var? Tüm çiğ sebze ve meyveler, yemiş ve tohumlar, pastörize edilmemiş doğal malzemeler, tahıllar, baklagiller, kök sebzeleri, taze meyve suları ve bitki çayları raw food menümüzde sunulan alternatiflerden.

Eski zamanlarda ateş olmadan önce insanların beslenme modelinin bir yansıması olarak anlatılan çiğ beslenmenin, vegan kültürü gibi etik bir değer yargılamasının ötesinde kişinin kendisine iyi davranmasını, öz sağlığını daha ön planda tutuyor demek çok da yanlış sayılmaz.

Raw beslenmede gıdalar iki yöntem olarak “işlenebiliyor”: Robot blender kullanarak (parçalanarak) ve dehidre edilerek (kurutularak) kullanılabiliyor. Ürünlerin pişmiş olarak algılanması da buradan kaynaklanıyor. Birçok tarifte, çiğ vegan keten krakerleri, ekmekler ve kurabiyeler yapmak için bir dehidratör karşımıza çıkıyor. Çiğ yaşam biçimini keşfetmeye kararlıysanız blender, meyve sıkacağı ve kurutucu sahibi olmak bu dünyaya adım atmanızı kolaylaştıracaktır.

Raw food kavramlarının Living / Live Food (Yaşayan Yemek) şeklinde de bir kullanımı mevcut. Şimdilerde tüm beslenme stilini bu akıma adapte edenler olduğu gibi, kısa süreli ve belirli periyotlarda “temizleyici” olarak da pek çok kişinin tercih ettiği tarifleri içeriyor.

Bu konuyu araştırken ilk karşıma çıkan video, izleyebileceğiniz gerçek yaşam hikayeleri “Simply Raw Reversing Diabets in 30 Days” ismi ile YouTube’da yer alıyor. Çiğ beslenme araştırmalara göre şeker, kanser gibi pek çok hastalığın da dolaylı bir çözümü oluyor. Elbette pek çok “yenilik” gibi karşıt görüştekiler de çok fazla.

Sanıyorum tüm görüşlere rağmen bu beslenme modelinin saf, katkısız bir hayat sunduğu konusunda çatallı sesler susuyor.

Raw akımının sadece salataya davet eden bir manifestosu olduğunu düşünmeyin, cheesecake’ten Nachos’a, sarmaya, lazanyaya pek çok bilindik lezzet durakları sunuyor; tek farkla un, şeker, süt, et gibi rafine ve pişmiş herhangi bir malzeme içermeden.

Peki aslında vegan kültürünün bir nevi kardeşi gibi görebileceğimiz Çiğ Beslenme (Raw Food) neden şu an en popüler zamanını yaşıyor? Bir anda aydınlanma yaşama ihtimalimizi düşününce sosyal medya etkisi daha mantıklı geliyor. Belirli tanınmış isimler de bu alanlara ilgi duyunca farkındalık yaratmak kaçınılmaz oluyor.

Sosyal medyanın trendleri belirleme, belirli kişilerin ise rol model olarak öncü olduğu bir gerçek. Sağlıklı yaşamı hayatlarına yayan sadece beslenmekle değil dışarıdan da hatta meditasyon ile kendilerini her anlamda olumlu / iyiliklerle donatan bu insanlar, yeni nesilin “mutluları” olarak karşımıza çıkıyor.

Eminim bu alanda pek çok kişi vardır. Ben sadece kendi tanıdıklarım üzerinden yola çıkarak bir sonuca varmaya çalıştım. Dolayısıyla hayli kişisel yorumları okumaya başlayacağınız konusunda sizleri uyarmam gerekir diye tahmin ediyorum 🙂

Yaşam şekli ile örnek olan Ayşe Köroğlu bu anlamda takip edilmesi gereken kişilerden. Vegan peynir atölyeleri şimdiden uzun bekleme listeleri oluşturdu, beslenme notları, yogaya olan düşkünlüğü ile bana kalırsa bu neslin bilginlerinden. Onun fit, enerjik ve mutlu halini görmek bile eminim pek çok insanı “Benim de daha mutlu olmak için yediklerimi mi değiştirmem lazım?” sorusu ile baş başa bırakmıştır. Keşke kendisinin tüm yaşam notlarını reçetelerini topladığı bir kaynak olsa da okusak 🙂

Elçin Oflaz da yine workshop’larına katılabileceğiniz, tarifler edinebileceğiniz bir beslenme danışmanı. Hem kurumsal hem de bireysel olarak seminer veren Oflaz da raw food akımının temsilcilerinden.

Yakın zamanda tanıştığım raw çikolata markası Boz Ayı, oyuncu Müge Boz’un başarılı girişimlerinden biri. Şimdilerden İntema Yaşam içerisindeki yer alan açık mutfak Makai ile de deneysel mutfağını bizlere sunuyor Boz.

Yemek alışkanlıklarının değiştiği bir gerçek. Şu an pek çok insan (ben de bu pek çoklarına dahil durumdayım) kocaman bir hamburger paylaşımı yapmak istemiyor. Herkes sosyal kimliğinde sağlıklı öğünler ile beslenen koşusunu yürüyüşünü eksik etmeyen biri gibi görünmeyi tercih ediyor. Spor ve sağlıklı yaşam kendimizle ve yaşamla barışmanın bir yolu olarak görüyoruz.

Hepinize bir hafta da olsa raw food akımını deneyimlemeyi tavsiye ediyorum. Midenizin rahatladığını, üzerinizdeki ağırlığın azaldığını hissedeceksiniz.

Sağlıklı günler, yeni deneyimler dilerim 🙂

Bu yazı ilk olarak JR. by Campaign Kasım 2017 sayısında yayımlanmıştır.