Can Elmas, çoşkulu bir basketbol seyircisine sahip olan Valencia’da Anadolu Efes’in kaptanı Doğuş Balbay’la bir araya gelerek spor kariyerini ve deneyimlerini konuştu.
Öğrenci
Türkiye’de futbolun ne kadar önemli olduğunu söylemeye gerek yok. Hatta öyle ki diğer tüm sporlar futbolun yanında sadece aperatif öğünler gibi kalıyor. Eğer bir taraftarın futboldan yüzü gülmüyorsa takımının basketbol şubesiyle ilgilenmeye başlıyor. Orada da aradığını bulamazsa voleybol, hentbol derken yüzme bilmeyen adamlar su topundaki başarıyla övünür hale geliyor. Tabii bunları söylerken hayatını futbol dışındaki diğer sporlardan birine adamış kişileri ayrı tutuyorum. Ama kendileri de kabul edecektir ki azınlıklar belki giderek güçleniyorlar ama hala azınlıklar.
İspanya’ya gelirken de bu ortamın değişmesini açıkçası beklemiyordum. Evet biliyorum İspanya takım sporlarının neredeyse hepsinde çok başarılı ama futbol deyince akla ilk gelen ülkenin halkının bizim gibi önce futbol diyeceğini düşünüyordum. Ama burada işlerin böyle yürümediğini fark ettim ve futbol seyircisi kadar coşkulu bir basketbol seyircisiyle karşılaştım. Öyle ki haftalar öncesinden benimle karşılaşan herkes “Anadolu Efes geliyor maça gelecek misin?” demeye başladı. Bizim ligin takımlarını benden daha iyi tanıyan bu kişiler Anadolu Efes’in Fenerbahçe’nin durumunu sormakla yetinmeyip ligin yeni ekiplerinden Eskişehir Basket’ten bile bahis açtılar. Abartmıyorum ben de Eskişehir’i duyunca çok şaşırdım. Ama ligimizin buradaki basketbolseverler tarafından ciddi anlamda takip edilmesi gururumu okşadı. Bir futbol seyircisi olarak yıllarca La Liga’nın her takımını ezbere bilen birisi olarak bizim ligin aynı muameleyi görmeye başlaması beni çok mutlu etti.
Anadolu Efes’in buraya gelmesine yakın İspanyol arkadaşlarım kendi çalıştıkları bir medya kuruluşu için yardımcı olmamı günü birlik onlarla çalışmamı istediler. Benim için güzel bir fırsat olduğunu düşünüp tabii ki kabul ettim. Zaten uzun zamandır hiç Türk görmemiştim bizim basketbol ekibindeki Türk oyuncularla ve ekibin diğer görevlileriyle Türkçe konuşup bir iki gevezelik yapma şansım oluşursa diye hevesle gittim. Niyetim sadece onlarla konuşmak değildi az da olsa Türk taraftar Türk gazeteci birilerini bulur biraz muhabbet ederim diyordum. İnsan ülkesindeyken kendi milletinin kıymetini anlamıyor. Ama uzaklaşınca özlemeye başlıyorsunuz. Uzun zaman sonra gördüğüm ilk Türk, Anadolu Efes’in kaptanı Doğuş Balbay oldu. Sanki abimi görmüş gibi sarılacaktım kendimi zor tuttum. Daha önce tanışıklığım olmadığı için çok yadırganabilirdim. Sakin ve resmi bir şekilde muhabbet ettikten ve röportaj yaptıktan sonra basın için ayrılan diğer kısma geçtim. Hiçbir Türk gazeteciye rastlamadım. İspanyollarla biz yeneceğiz diye iddialaştıktan sonra tribünlerde gözüm Türkleri aradı. Kendini belli eden hiçbir Türk’ü görmedim. Mutlaka her yerde Türk vardır ama birbirimizden habersizdik. Valencia’nın Avrupa’nın en büyük basketbol stadlarından birine sahip olduğunu tribünlerin neredeyse her maç dolduğunu o sırada öğrendim. Öyle coşkululardı ki “İdialaştık ama bu adamlar bizi yenerler şuraya baksana gözlerinden ateş fışkırıyor” demeden geçemedim. Bari bir iki tane Türk olsaydı da biz de biri ki bağırsaydık diye düşünürken “Adamı çalışsın diye getirdik oturmuş maçı izliyor” dercesine bakan gözlerini üzerimde hissettim. Neyse ayıp olmasın çalışayım bari derken maç başladı. Maçın başından sonuna kadar Valencia skor üstünlüğünü koruyunca taraftarlar coştukça coştu. İddialaştığım gazeteciler “Que paso?” demeye başladılar. Türkler bitti demeden bitmez demedim ama daha İstanbul’a geleceksiniz Fenerbahçe de Ocak’ta buraya gelecek dedim. Konuşabildiklerimin biraz da olsa canlarını sıktım ama taraftarın keyfi çok yerindeydi. 70 yaşında stada girerken yardım ettiğim zar zor yürüyen amcanın Valencia sayı attıkça yerinde duramaması bu coşkuyu ve keyfi anlamam için iyi bir örnek oldu.
Anadolu Efes kaybederken üzülmemek mümkün değildi belki ama aklım başka şeylere takıldı. Çocuklarıyla torunlarıyla maça engel tanımadan gelen yaşlılar ve basketbolun veya başka bir sporun ülkelerin iletişimine katkısı.
Öncelikle yaşlılardan bahsetmek istiyorum. Bizim ülkenin yaşlılarının hayata bakış açısını hepimiz biliriz hatta hepimiz yadırgarız. Tatile gitmezler sosyal hayatları yoktur, Avrupa’nın yaşlıları gibi kendilerine bakmazlar der konuşur dururuz. Ama işin aslına bakınca bizim yaşlıların ekonomik statüsünün bu tip faaliyetlere pek de imkan vermediğini kabul etmemiz gerek. Emeklilerin durumunun yanı sıra yaşlılarımızın moral ekonomi dediğimiz Türkiye gibi ülkelerde hala varlığını sürdüren yardımlaşma faaliyetlerinin en önemli rollerini üstlendiklerini hatırlamalıyız. “Aman yavrum bizden geçti siz bizim yerimize de gezin” deyip çocuklarına torunlarına yeğenlerine para sıkıştıran yaşlılarımızı gezmiyor diye suçlamak yanlış olur. Ama eğer onları seviyorsak otobüsleri bedava yapmak kadar onlara sosyal hayata katılmaları için çeşitli indirimler yapılabilir. Ben İspanya’daki yaşlıların coşkusunu bizim yorgun ama iyi yaşlılarımızda görmek istiyorum…
Diğer nokta ise ülke tanıtımı. Türkiye, sporun ülke tanıtımı konusunun farkında. Bunun için Avrupa ve Dünya kupalarına olimpiyatlara her türlü şampiyonaya aday oluyoruz ama bunlar yeterli mi diye aklımda soru işaretleri var. Hepimiz biliyoruz ki Türkiye yurt dışında özellikle Avrupa’da çok kötü algılanan bir ülke olmaya başladı. Abartı ve çoğu yönüyle haksız olan bu önyargılar almış başını giderken Türkiye kamu diplomasisi denilen yani dışişlerinin farklı bir boyutu olan başka bir ülkenin hükümeti ile değil halkı ile yakınlaşmayı amaçlayan politikayı çok iyi kullanmak zorunda. Mesela halk hükümetleri izin vermediği için Türkiye’ye turist olarak gelmiyor değil; Türkiye’yi korkunç bir yer zannettiği için gelmiyor. O zaman her imkan sonuna kadar kullanılmalı. Mesela Türkler hakkında çok fazla önyargısı olmayan ama duyduğu haberlerle biraz endişe duyan Valencianoları etkilemek kendimizi onlara anlatabilmek için her imkanı değerlendirmeliyiz. Bunu sadece kulüpler yapamaz ama büyükelçiliklerle bir işbirliğiyle pek ala da yapılabilir. Bu coşkulu basketbol seyircisine basketbol aracılığıyla ülkemiz kendisini doğru bir şekilde tanıtabilir. Herkesin ilgisi maçtayken maçtan birkaç gün önce Anadolu Efes (veya deplasmana giden başka bir Türk takımı) adına çeşitli etkinlikler düzenleyebilir. Koskoca Türkiye iki tane stand kurup Valencia taraftarıyla kaynaşmayı sağlayamayacak bir ülke değil. Yeter ki her imkanı değerlendirmek için harekete geçelim. Türk reklamcılığı üzerine bu kadar tartışma bu kadar çabanın yerine biraz da Türkiye’nin reklamını nasıl yapabiliriz diye kafa yormak bence daha isabetli olacak.
Ekranların ve parkenin dışındaki Doğuş Balbay nasıl birisidir? Maç ve antrenman döngüsünün dışında neler yapar?
Genelde ailemle ve eşimle vakit geçirmeye çalışıyorum. Bunun dışında dinlenmeye çok fazla vakit ayırıyorum çünkü yoğun bir tempomuz var. Deniz kenarına gitmeyi seviyorum çünkü İstanbul’un en güzel yanlarından biri deniz kenarında yürüyüş yapmak ya da deniz kenarında yemek yemek. O yüzden bu tür avantajlardan faydalanmaya çalışıyorum. Yoğun tempoda çok da vaktimiz olmuyor açıkçası… Evde dizi izlemek, film izlemek işimi daha da kolaylaştırıyor.
Futbolun daha yaygın olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Sizi basketbola iten sebepler neydi?
Aslında ben de futbolla ilgileniyordum ilk başlarda. Yaşımın çok ufak olması nedeniyle, -biraz da ablamın vasıtasıyla- ablamın spor okuluna başladığını duyunca ben de ona eşlik etmek için basketbola başladım. Beraber spor okuluna başladık.
Bu şekilde sadece hafta sonları hobi olarak başladığım spor neticesinde hem üniversite bursuyla Texas’ta okuma fırsatı buldum hem de profesyonel olarak hayatımı sürdürüyorum. Tabii ki futbol ülkesiyiz ama basketbol da son zamanlarda çok gelişti. Hem takımların yatırımları hem de sponsorluklar sayesinde basketbol çok daha iyi yerlere geldi. Ama daha da iyi olacak diye düşünüyorum. Türk basketbolu çok daha iyi yerlere gelecek. Bence Türkiye Ligi Avrupa’nın en iyi birkaç liginden biri.
2007-2011 yılları arası NCAA’de geçirdiğiniz zamanı nasıl değerlendirirsiniz? Spor ve kişisel gelişim anlamında neler edindiniz?
17-18 yaşında aileden uzak yaşamak ve tek başına yaşam kurmak gerçekten çok zor ama bana çok önemli tecrübeler kattı ve hayata başka bir bakış açısından bakmamı sağladı. Tek başıma yaşamayı, tek başıma ayaklarımın üzerinde durmayı öğrendim. Farklı bir kültür, farklı bir arkadaş ortamı, farklı bir dil sonuçta, bunların hepsi benim vizyonumu genişletti ve daha iyi bir birey yaptı.
Özellikle saha dışında çok fazla etkisi oldu, beni güçlendirdi. Bunun dışında tabii ki eğitim ve basketbol en üst düzeydeydi Texas Üniversitesi’nde. Bazı zorlukları oldu tabii ki ilk başlarda… Özlem, maçların yoğunluğu ve derslerin zorluğu bazen “Ne yapıyorum ben?” seviyesine getirebiliyor insanı ama oralarda hep güçlü olmanız gerekiyor. Bulunduğunuz yere ait olduğunuzu kendinize inandırmanız gerekiyor. 4,5 yıl boyunca Amerika’da kaldım. Çok keyif aldığım yıllarım oldu, dolu dolu geçti diyebilirim benim için.
Türkiye’deki ve Amerika’daki basketbol anlayışını karşılaştırabilir misiniz? Bu geçiş süreçlerinde ne tür zorluklar yaşadınız?
Amerika tabii ki bir spor ülkesi. Bütün sporlara değer veriyorlar futbol dışında. Futbolda da güçlü yatırımlar yapmaya başladılar. Amerika Milli Futbol takımı da çok iyi başarılar elde ediyor. Ama tabii ki bir kültür bu. En küçük yaşlardan itibaren çocuklar basketbol oynamaya, beyzbol oynamaya başlıyor. Biz henüz Türkiye’de o kültürü aşılayamadık kendimize ama okul sistemi böyle, yaşam tarzları böyle. Bu şekilde gelmiş ve gidiyor. Gerçekten çok güzel ve özenilecek bir spor kültürleri var. Her sporu çok iyi takip ediyorlar. Bizim ülkemizde de spor kültürü gelişmeye başladı ama daha çok futboldan dolayı bazı taraftarların taşkınlıkları oluyor ya da tartışmalı veya kavgalı pozisyonlar oluyor. Onları en aza indirebilirsek diğer ülkelerle yarışabileceğimizi düşünüyorum. Şu anda o kültürümüzü henüz geliştirebilmiş değiliz.
Türkiye’nin en büyük basketbol kulüplerinden birinin kaptanlık bandını taşımak nasıl bir duygu? Saha içi ve dışında bu liderliği nasıl kullanıyorsunuz?
Yaklaşık 3-4 yıldır takım kaptanlığını yapıyorum. Benim için çok gurur verici bir durum. Geçmişe baktığımız zaman bu kulüpte çok değerli isimler bu görevi üstlendi. Ben de en iyi şekilde hem saha içinde hem de saha dışında kulübümü temsil etmeye çalışıyorum. Şu an orta yaşlardayım. Genç arkadaşlarıma yardımcı olmaya ve tecrübelerimi aktarmaya çalışıyorum. Bunun dışında yabancı oyuncularla aramızda gerçekten çok yakın bir ilişki var. Onlara da Türkiye’de karşılaşabilecekleri zorluklar, deplasmanlarla ilgili bilgiler vermeye çalışıyorum. Güzel bir ortam var. Ben hepsine yardımcı olmak için buradayım. Saha içinde ve saha dışında elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum.
Sezon başında hedeflerin en yoğun olduğu dönemdeyiz, Anadolu Efes olarak hedefleriniz neler? Euroleague için hedefiniz ne?
Anadolu Efes gibi köklü bir kulüpte hedefimiz her zaman en yüksektir. Türkiye Kupası’nı kazanmak, Tahincioğlu Basketbol Süper Ligi’ni en üst seviyede bitirmek, play-offlara en yüksek seviyeden girmek, Euroleague’de Final Four’a kalmak. Geçen sezon Final Four kapısını aralamıştık ama maalesef başarılı olamamıştık. Her zaman hedeflerimiz yüksek. Bu sene de en yüksek hedeflerle yola çıktık.
Anadolu Efes gelecek vadeden pek çok genç oyuncuya sahip. Takımın kaptanı olarak onlara neler tavsiye ediyorsunuz, nasıl yardımcı oluyorsunuz? Genç basketbolculara öncelikle ne önerirsiniz?
Yeri geldiğinde onlara hatalarını direkt olarak söylüyorum. Bunları tekrar etmemeleri için benim çaba sarf etmem gerekiyor. Bazı eski alışkanlıkları varsa onlardan kurtulmalarını sağlıyorum. Çünkü geçiş dönemi onlar için. Şu anda 17-18 yaşında genç oyuncularımız. Altyapıdan A takımlara geçerken hem fiziksel olarak hem mental olarak çok farklar oluyor. Ben onlara genelde bu mental kısmı aşılamaya çalışıyorum. Daha güçlü olmalarını, kendi ayakları üzerinde durabilmelerini, yemeklerinden uykularına kadar yaşamlarına çok dikkat etmeleri gerektiğinden bahsediyorum. Onlar da bilgiye açık arkadaşlarımız. Hepsi dikkatlice dinleyip hem saha içinde hem saha dışında uygulamaya çalışıyorlar. Zaten hepsi çok aklı başında ve çok çalışkan gençlerimiz. Ben sadece onlara tecrübelerimi aktarmaya çalışıyorum.
Birlikte oynamayı en çok sevdiğiniz oyuncu kimdi? Takım oluşturmanız istense ilk 5’e kimleri koyardınız?
Bugüne kadar oynadığım ve halen oynamakta olduğum tüm oyuncular benim için çok değerli.
Basketbol kariyerinizi göz önüne aldığınızda unutamadığınız anlar nelerdi? Euroleague’de yaşadığınız en unutulmaz olay hangisi?
Euroleague’de yaşadığım en unutulmaz olay Zoran Planinic’in AX Armani Exchange Olimpia Milan’a karşı kendi sahamızdan attığı unutulmaz bir üçlük vardı. O üçlük unutulmaz anlardandı benim için. İki sayı gerideydik ve kendi sahamızdan üçlüğü atıp maçı kazandık. Onun dışında milli takımlar seviyesinde aldığım dereceler benim için çok önemli. Altyapıda Avrupa şampiyonluğumuz var, Avrupa üçüncülüklerimiz var. Bunlar benim için unutulmaz başarılar ve zamanlardı.
Birkan Batuk’un takıma dönmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bizim için çok faydalı bir arkadaşımız. Bundan önce beraber oynadık. Altyapılarda da beraber vakit geçirmiştik. Bize çok katkı sağlayacağını düşünüyorum bu sezon. Geçen yıllarda da kendini yeteri kadar kanıtladı. Bize de en iyi katkıyı vereceğini düşünüyorum. Bu takımın ona ihtiyacı var.
Ekipteki değişikliklerin hedeflere ulaşma açısından olumlu katkılar verdiğini düşünüyor musunuz?
Bence yeni gelen arkadaşlarımız ve genç arkadaşlarımız, herkes çok iyi ve başarı için kenetlendik.
Boşlukları doldur
- Kariyerimde attığım en önemli adım: Amerika’ya gitmek…
- Bana göre en önemli şey: Sağlık.
- Bir dilek hakkım olsaydı: Kimsenin sakatlanmasını istemezdim.
- Hayatımda aldığım en iyi nasihat: “Asla pes etme!”
- Beni en iyi anlatan: Kazanma hırsı.
- Hayatta en korktuğum şey: Kaybetmek.
Bu yazı ilk olarak JR. by Campaign Kasım 2017 sayısında yayımlanmıştır.