JR. by Campaign

Tasarım mezunlarının reklam sektörüyle sınavı…

Tasarım bölümlerinden mezun olan birçok birey yoluna reklam sektöründe devam ediyorken, tasarım bölümleri kendilerini hangi konularda güncellemeli?

Grafik tasarım, görsel iletişim tasarımı veya resim gibi tasarıma yönelik bölümler, öğrencilerin bir tasarımcı, illüstratör ya da sanatçı olarak profesyonel hayatlarına devam etmesinde önemli bir basamak. Buna rağmen, eğitim sistemi içinde hemen her bölümde olduğu gibi bu bölümlerde de bazı eksiklikler mevcut ve öğrenciler burada her şeyi öğrenemiyorlar.

Creative Bloq’un bu konuyla ilgili hazırladığı ve bize de ilham kaynağı olan yazıya göre, tasarım bölümlerinden ya da okullarından mezun olduktan sonra sektöre adım atan insanlar birçok eksiklikleri olduğunu fark ediyorlar. Gerçek hayattaki süreçlerin öğretilmemesi, pazarlama bilgisi eksikliği, kreatif yönünü geliştirme metotlarını bilmemek, kariyerini nasıl belirlemesi gerektiğine dair ipuçları verilmemesi gibi konular bunlardan bazıları. Bizim için şaşırılmayacak bir durum olsa da “Diplomanın işe yaramadığını” söyleyen dahi mevcut.

Biz de Türkiye’de bu konuda ne gibi görüşler çıkar merak ettik ve art direktörlere sorduk: “Tasarım bölümlerinde öğrenciler reklam sektörüne yeterince iyi hazırlanıyorlar mı? Sizce bu konuda eksikler nedir ve ne yapılabilir?” Onlar da hem okulun hem sektörün tozunu yutmuş bireyler olarak deneyimlerini ve düşüncelerini paylaştılar.




Atakan Işıksal (29)
Art Direktör, FikirbazZenger
Görsel İletişim Tasarımı, Kocaeli Üniversitesi

Tasarım okullarının eksikliklerinin neler olduğu konusunda hemen herkesin vereceği cevabın, uygulamanın yetersiz olduğu ve işin teoride kaldığı yönünde olacağını düşünüyorum. Nitekim benim cevabım da öyle. Teorik bilgiden ziyade uygulama ağırlıklı eğitim yapılması; öğrencilerin gerçek brief’ler almış gibi, verilen projeleri ciddiye alarak çalışmasının sağlanması çok önemli. Bununla bağlantılı olarak okullar zaman zaman ajanslarla işbirliği içinde çalışıp öğrencilere gerçek brief’ler vermeyi denemeli. Bu tarz çalışmalar yapıldığını yakın zamanda gördük ama yine de tek seferle ya da tek okulla olabilecek bir iş değil. Bir başka yol da öğrencilerden popüler işlerin alternatiflerini istemek olabilir. Tüm bunlar öğrencilere bu sektörde asıl işin grafik programı bilmek olmadığını, aynı zamanda yaratıcı ve hızlı olabilmek olduğu gösterecektir.

Eğitmenler konusuna gelince… Evet tecrübe çok şey demek olabilir ama dinamikleri sürekli değişen bir sektörde her şey demek olmadığı kesin. Açık konuşacağım; sürekli yenilenen bu sektörde dinozorlaşmış zihniyetlerle bu işin yürümeyeceği kanısındayım. Eğitmenlerin trendleri takip edip güncel örnekler verebilecek kapasitede olmaları, daha dinamik ve sektöre daha hakim insanlar olmalarında fayda var. Ajans tozunu yutmuş insanların eğitmen olması ya da en azından belirli aralıklarla sektörden deneyimli kişilerin üniversitelerde workshoplar yapması gerekli. Eğitmenlerin öğrencilerin ufkunu açması, sırf tasarım odaklı düşünmekten ziyade, tasarımlarını nasıl satabileceğini öğretmeye teşvik etmesi de oldukça önemli. Bunu yapan okullar var elbette, tek derdimiz yeterli olmaması. Sonra bir bakıyorsunuz, sektörün önde gelen ajansları sürekli kendi içinde aynı isimlerle çalışır hale gelmiş. Bunun sebebi yeni gelen insanların kendini kanıtlamasının oldukça zor olması.

Sektörde açıkhavasından dijitaline çeşit çeşit yarışma var. Bu sektörel yarışmalardan öğrenciler haberdar edilmeli ve bunlara katılmaya teşvik edilmeli. Eğitmenlerin de aynı zamanda bu yarışmalarda rehberlik etmesi gerekiyor.

Gelelim işin teknik kısmına. Tasarım bölümünde okuyup tasarım programlarını doğru düzgün öğrenemeden mezun olmuş bir nesil mevcut. Burada yine ilk olarak devreye öğretmenin eksikliği giriyor: eğitimcinin program konusunda gerçekten usta olması gerekiyor ki öğrenciye de bu konuda katkısı olabilsin. Yüzeysel bir program eğitiminden ziyade programların rahat kullanılmasını sağlayan trickleri göstermeliler. İkinci eksiklik ise kullanılan mevcut bilgisayarların güncel olmaması. Eski sistemler üzerinde çalışan öğrenciler piyasaya girdiklerinde bambaşka bir dünyayla karşılaşıyorlar.

Staj programlarının hem dönem içinde olması hem de sürelerinin daha uzun tutulması gerekiyor. Böylece öğrenciler ajans tecrübelerini artırabilirler.

Öğrencilerin sektöre hazırlanması konusunda iş sadece okula ya da eğitmenlere değil aynı zamanda ajanslardaki çalışanlara da düşüyor. Okurken ya da okulu bitirdikten sonra staj yapmak üzere gelenlerin yalnızca ayak işleri uzmanı gibi görülmeyip gerçek süreçlere dahil edilmesi onların işi kısa sürede öğrenmesi ve süreçlere katkı sağlayabilmesi açısından önemli. Çoğumuz bu yollardan geçtik sonuçta değil mi…


Çağkan Yüksel (27)
Art Direktör, Mullen Lowe İstanbul
Grafik Tasarım, Kadir Has Üniversitesi

Okullardaki dünya ile gerçek dünya birbirinden çok farklı. Benim okuduğum bölüm ve genel çevremde gördüklerim de bu şekilde. Genel bir eğitim planı ve bu planı uygulamakla yükümlü eğitmenler var. Bu iş iki taraflı aslında, öğrenci kendini geliştirmeyi hedeflemeli ve bu bilinçte olmalı. Eğitmenler ise günlük rutin dışına çıkıp bu ögrenci sektöre kazandırmaya çalışmalı.

Standart bir eğitim almak bu sektör için yeterli değil. Çok az öğrenci üniversitede bu bilince sahip ama gerçek dünya ile karşılaştığında bu zamanı kötü değerlendirmenin sancılarını çekiyor. Bunun çözümü olarak en başta sektörden kopmamış insanların ders vermesi gerekli. Sektörü takip etmeyen biri bu sektöre nasıl insan yönlendirebilir ki… Ders olarak kitaplar yerine gerçek işlerden örnekler verilmeli. Derslerde yaratıcı işlere, son yapılan kampanyalara, ses getirmiş işlere yer verilmeli.

Çoğu öğrenci okulu bitirdiği zaman minimum program bilgisine sahip oluyor. Okullarda 3-5 programı üstün körü öğretmek yerine sektörün en çok kullandığı 1-2 programı gerçekten bir seviyeye getirene kadar ögretmeli ve bu öğrencilere dünyadan kaynaklar gösterilmeli, kimse hayalini kuramadığı bir şeyi ortaya çıkaramaz, nasıl yapılacağını bilmediği bir şeyi yaratamaz. Okulda uzun zamanlar alan işleri sektörde bir günde üretmek zorunda kaldığınız durumlar var. Hızlı olmak, aynı zamanda yaratıcı olmak gerekiyor. Ancak bu tempoya ayak uydurmaya çalıştıkça, kişi kendini geliştirebilir. Kendinizi sektöre hazırlıyorsanız, bu tempoya ayak uydurmak üzere tüm donanımlarınızı edinmek zorundasınız. Tabii ki bu da bir başlangıç, bundan sonrası sektörde deneyimle beraber kazandığınız pratiklik ve işe yarayacak fikri ayırt edebilme, parlatabilme yeteneği.





Başak Ceylan (28)
Jr. Art Direktör, Medina Turgul DDB
Grafik Tasarım, Marmara Üniversitesi

Okuldan sonra, reklamda iş hayatına geçişim stajyerlikle başladı. 6 aylık bir staj süresinden sonra kadroya geçtim. Benim gibi, bu sektöre girmek isteyen birçok kişi, staj yapmak durumunda kalıyor. Bu stajyerlik süresi de genelde uzun bir süre oluyor, çünkü hem tasarım programları konusunda hem de reklamda yaratıcı düşünme yöntemleri konusunda okulda pek bir şey öğrenmemiş oluyoruz. Bir uyum ve öğrenme süreci yaşanıyor yani… Ama şunu da söylemek lazım, okulum bir reklam okulu değil tasarım okulu. Dolayısıyla böyle bir vaadi zaten yok. Böyle bakınca görsel sanatlar ve tasarım anlamında, okulda çok şey öğrendiğimi, okulun üzerine düşen görevi yaptığını söyleyebilirim. Ama bu hayatın gerçeklerini inkar etmemizi de gerektirmez tabii. Okullar, bu bölümden mezun olanların büyük bir çocunluğunun reklam sektörüne yöneldiğini biliyor. Dolayısıyla bu anlamda bir hazırlık yapabilirler. Mesela, mezun olduktan sonra iş hayatına kolay uyum sağlamak için tasarım ağırlıklı okullarda, en azından bir dönem boyunca reklama yoğunlaşan seçmeli bir program oluşturulabilir. Brief nedir, reklam fikri nedir, kampanya nasıl kurgulanır, bu ve bunlar gibi konularla ilgili hiçbir şey bilmeden gelmiş olmayız ajanslara. Reklam alanında iş yapan daha fazla sanatçı, tasarımcı ve bu alanda yaratılmış belli başlı işleri görme imkanımız olur. Böylece okul bitiminde, iş hayatına uyum daha sancısız sağlanır diye düşünüyorum.




Evren Özbozdağlı (29)
Art Direktör, TBWA\İstanbul
Reklamcılık ve Halkla İlişkiler, Anadolu Üniversitesi

İki kolda da bir nebze deneyimim olduğu için hem güzel sanatlar fakülteleri hem de iletişim fakülteleri için eksik gördüğüm konularda yorum yapma hakkını kendimde buldum. Birkaç önemli konuya şöyle değinebiliriz:

Öncelikli problem sanırım pratikten uzak eğitim verilmesi. İstanbul’da (ve bir nebze Ankara’da) eğitim alanlar bu konuda biraz daha şanslı. Okurken staj yapabilmek gibi gerçekten önemli bir avantaja sahipler. Diğer üniversitelerin bu konuda daha somut adımlar atması gerektiğini düşünüyorum. Belki üniversitelerin içinde atölye grupları kurulabilir ve “gerçek” müşterilere, “gerçek” işler yapılabilir. Anadolu Üniversitesi bunu zamanında yapmaya çalışmıştı. Umarım devam ediyorlardır. Şu an sektörde kreatif direktör – group head pozisyonundaki birkaç arkadaşımla zamanında o atölyede beraber çalışmıştık mesela. Yine bir başka çözüm, reklam ajanslarıyla ortak çalışmalar yürütmek olabilir. Reklam ajansları okulları brief’leyebilir, öğrencilerden gerçek işler çıkarmalarını bekleyebilir.

Diğer bir problem eğitimin out-dated olması. Geleneksel yöntemler tabii ki öğretilmeli ancak daha güncele daha çok yer açmak gerekiyor. Sektör özellikle son 10–15 yılda inanılmaz değişimler yaşadı. Dijital ajanslar artık geleneksel çalışan ajanslardan müşteri kapıyor, müşteriler 360 derece iletişim yapalım isteğiyle geliyor, network ajanslar içlerinde dijital departmanlar kuruyor (ya da basitçe bir dijital ajans satın alıyorlar) ancak okullarda hala yeteri kadar önem verilmiyor. Bence dijital dünyanın da öğrencilere aktarılması en az SWOT analizinin öğretilmesi kadar önemli 🙂 Güzel sanatlar fakültelerinde ise en basitinden Adobe Photoshop bile hala geleneksel yöntemlerle öğretiliyor. Staja gelen birçok arkadaşımız hala Smart Obje hakkında hiçbir bilgiye sahip değil.

Diğer bir problem, iki fakülte arasındaki uzaklık. Bu iki fakültenin birbiriyle daha iç içe öğrenim veriyor olması gerekiyor bana göre. Ajanslarda beraber çalışacakları ekip arkadaşlarıyla daha üniversite aşamasındayken tanışmış olmaları, beraber çalışıyor olmaları, beraber üretiyor olmaları gerekiyor. Belki daha fazla ortak ders verilebilir ya da ilk maddede belirttiğim üzere atölye çalışmalarında beraber çalışabilirler.

Bir başka problem de öğrencilerin çok yönlülük için desteklenmemesi. Tek bir şey yapabiliyor olmak artık yetmiyor. Birkaç yan kolunuzun da olması gerekiyor. Örneğin TBWA buna “T-shape” adını veriyor. İşe alımlarda ise buna öncelik veriliyor. Basitçe “T-shape”i, insanın derinleştiği bir konu olması ancak bunun yanında müzikten fotoğrafçılığa, finanstan psikolojiye birçok konuda da bilgi sahibi olması gerektiği şeklinde ifade edebiliriz. Okulların da öğrencilerini bu yönde teşvik etmesi gerektiğini düşünüyorum. Yani bir reklamcılık öğrencisi neden heykel dersi alamasın ki?

Daha birçok irili ufaklı problem sayılabilir, örneğin İngilizce’ye – ve hatta ikinci yabancı dile- yeteri kadar önem verilmemesi gibi. Ancak majör problemler sanırım yukarıda saydıklarım.





Ecem Yurdagül (27)
Jr. Art Direktör, Manajans/JWT
Grafik Tasarım, Yaşar Üniversitesi

Artık öğrenciler bir tek konuda uzmanlaşmıyor. Birçok programı kullanıp yeteneklerini farklı alanlarda kullanabiliyorlar. Sektörde de bu yeni nesil gençler fark yaratıyor. Güzel sanatlar fakültelerinde resim, doku, teknik gibi temel dersler görüyoruz ancak reklam dersleri biraz daha az. Brief okuma, reklam filmi sanat yönetmenliği, ilan tasarımı, mekan ve kostüm seçimi, re-touch gibi reklam dünyasında karşımıza çıkan problemlerle ilgili dersler eklenebilir. Bunun yanında güzel sanatlar eğitimlerinde genelde bireysel çalışırız. Kendi tasarımımız yaparız; ancak reklam ajanslarında ekip çalışması var. Güzel sanatlarda da ekip çalışmalarına daha fazla önem verilebilir. Bunun yanında   öğretilmesi gereken en önemli şeylerden biri zamanlama! Zaman yok çünkü. Az zamanda iyi bir tasarımın yapılması öğretilmeli. Sunum yapabilmek, ekip yönetmek, marka yaratmak gibi sektör konuları da işlenebilir.




Gonca Yıldız (23)
Freelance İllüstratör
Grafik Tasarım, Kocaeli Üniversitesi

Tasarım bölümlerinde okuyan kişilerin bakış açıları, göz ve algı yeteneği olanlar özel yetenek sınavıyla kabul ediliyor. Bu şekilde teorik eğitimi sağlayabiliyoruz fakat uygulama yönünün eksik olduğunu düşünüyorum. Mesela en basit bir malzeme seçiminde eksik kalıyoruz. Bu konuda verilen eğitimi yetersiz buluyorum.

Tasarım öğrencilerinin en büyük eksiği işin mutfağını bilmemeleridir. Bir matbaa, tabelacı, offset bu gibi yerlerin ne şekilde iş kabul ettiği, makinelerin kullanımı vs. Bir cnc&lazer kesim, one vision baskı, folyo ve kağıt ebatları nelerdir, bu gibi yabancı terimler ve uygulama yöntemleri neler, nasıl yapılır bilmiyoruz. Her ne kadar teorik öğretilse bile uygulama yapılmadan öğrenilmiyor. Bir şeyler eksik kalıyor bu konuda. 30 gün ajans stajı zorunluluğu verilirken, 30 gün matbaa stajı zorunluluğu da verilmeli diye düşünüyorum.

Güzel Sanatlar, İletişim Tasarımı Fakülteleri ve diğer tasarım okullarının eksikliği uygulama ve malzeme bilgisi konusunda. Doğru malzemeyi seçebilmek demek uygulamanın sorunsuz halledilmesini ve tasarımın ergonomisini doğrulamak demek. Yani esasında bu kısır döngü içinde sadece tasarım öğrenmenin eksiklik olduğunu düşünüyorum.




Müjgan Şahiner (23)
Art Direktör, Rabarba Reklam Ajansı
Grafik Tasarım, Marmara Üniversitesi

Okulda kendi başınıza küçük bir ajans gibi çalışmayı öğretiyorlar size. Fikri buluyorsunuz, metni yazıyorsunuz, görseli tasarlıyorsunuz… Ödev yapıyorsunuz revizyon yiyorsunuz, revize ediyorsunuz, tekrar revizyon veriyorlar. Yumurta kapıya dayandığında, işi hocaya satmayı öğreniyorsunuz 🙂 Hocalarınız kreatif direktörden daha cana yakın davranıp, daha acımasız eleştiriler yapıyorlar. Ali Ağaoğlu reklamları gibi. Bu değil, bu da değil, bu hiç değil.. 🙂 Ajans hayatına geçtiğinizde hepsinin bir karşılık bulduğunu görüyorsunuz.

Güzel sanatlar fakülteleri geleneksel yapıdan tam olarak sıyrılamadı maalesef. Kişisel ilgi alanına girebilecek dersler zorunlu olarak ilk iki yıl yoğun bir programla önünüze geliyor. İlk etapta portfolyonuza 20 mono print, 20 gravür, 15 illüstrasyon koyuyorsunuz, iş görüşmesine gittiğinizde “Hımm çok güzel, başka bir şey var mı?” diyorlar, dumur oluyorsunuz. Bilgisayarla bu kadar haşır neşir olacak bir meslek grubu için program tabanlı dersler yetersiz. Handmade harika bir tarz, yaratıcılığı geliştiriyor ama dijital dünyaya daha sıcak bakmaları, ders içeriklerini yenilemeleri gerekiyor. Güncel değiller… Büyük bir kısmımızın reklam sektörüne girdiğini düşünürsek, tasarım tabanlı program dersleri artırılmalı, strateji ve pazarlama dersleri eklenmeli. Bir de insan psikolojisi… Bu sektörde ilerleyecek herkesin dönem dönem buna ihtiyacı olacak bence 🙂

 

Bu yazı ilk olarak JR by Campaign Haziran 2016 sayısında yayınlanmıştır.