Tek tuşla aracınız kapınızda!
Son yılların gözde konularından paylaşım ekonomisinin önemli temsilcilerinden Uber’in Türkiye’deki gelişimini yöneticilerinden dinledik.
Travis Kalanick ve Garrett Camp tarafından 2009 yılında kurulan Uber, mobil uygulama aracılığıyla tek tuşa basıp bulunduğunuz konuma araç çağırabildiğiniz bir sistem. 2008’de Paris’te bir konferans çıkışında taksi bulamayınca “Keşke bir butona bassam ve taksi ayağıma gelse…” diyen Kalanick ve Camp, sonrasında yatırım alıp bunu hayata geçirmeye karar veriyorlar ve San Francisco’da bir tane limuzinle bu işe başlıyorlar. Sadece kendi arkadaşları arasında kullandıkları popüler bir uygulamayken herkesten talep gelince de şirketi büyütüyorlar. İş modelini “sürücü ortaklar” ve “yolcular” olarak 2 ayrı kola ayıran şirketin şu an dünyada 500’e yakın şehirde kullanıcısı bulunuyor.
“Peki Türkiye’de durum nedir?” diye merak edenler için biz de bu hizmeti daha ayrıntılı konuşmak üzere Uber Türkiye’nin Pazarlama Müdürü Damla Kılıçarslan ve Operasyon Müdürü Barış İzmirli ile bir araya geldik. Türkiye’de genel müdür, operasyon müdürü ve pazarlama müdürü olmak üzere 3 kişilik bir çekirdek ekipten oluşan Uber’in şu anda 2000’den fazla aktif sürücü iş ortağı mevcut.
Uber’in Türkiye’deki yayılma hızı nedir? Hangi şehirlerde hizmet veriyorsunuz?
Barış İzmirli: Türkiye’de yayılmak için hangi araçlarla çalışabiliriz ya da araçları nerede bulabiliriz diye kapı kapı turizm şirketlerini, garajları ve oto yıkamacıları araştırıyoruz aracı olarak. Aracıyı bulduktan sonra pazarlama çok hızlı bir şekilde işlemeye başlıyor. İstanbul’da bir buçuk senede çok iyi bir hızla yayıldık. Bundan memnun kalınca geçen sene Bodrum’u başlattık ve bu sene de devam ettiriyoruz. Hedefimiz İstanbul dışındaki diğer şehirlere de gitmek. Bunu da talebe göre belirleyeceğiz.
Damla Kılıçarslan: Diğer büyük şehirlere de açılmayı planlıyoruz. Şu an aktif sürücü ortaklarımızın sayısı 2000’i aştı. Bunun içerisinde hem sarı taksi sürücüleri hem Uber XL dediğimiz lisanslı özel araçların sürücüleri var. Her hafta ‘onboarding’ dediğimiz sürücü kayıtları oluyor.
Uber sürücü ortaklığına yönelik talep artışlarını neye bağlıyorsunuz?
D.K.: Bu talep artışını tek bir şeye bağlamak doğru olmaz. Özellikle son zamanlarda pazarlama faaliyetlerimiz çok arttı. Bunun yanında sık sık büyük bir etkinlik ya da aktivasyon çalışması yapıyoruz. Büyük festivallere ve konferanslara ulaşım sponsoru oluyoruz. Uber’in ‘on demand’ isimli sistemiyle kampanya kapsamında Uber’i sadece araç çağırmak için değil başka şeyler için de kullanabiliyorsunuz. Mesela “Uber Ice Cream” gibi her yaz yaptığımız, gelenekselleşmiş bir aktivasyonumuz var. Senede bir yaz günü bütün dünyada aynı anda dondurma dağıtıyoruz. Geçen sene Magnum’la çalışmış ve 6 saat gibi kısa bir sürede 40 bini aşkın çağrı almıştık. Ki o zaman daha da ufaktık. Çok basit bir fikir ama insanların çok hoşuna gidiyor. Geçtiğimiz ay Chill Out’ta Limits Off ile beraber çalıştık. ‘limitsoff’ koduyla festivale gidişler ücretsizdi ve aynı zamanda araçların içerisinde bir festival kiti kazanıyordunuz. Bu tarz yerel aktivasyonların dışında kullanıcıların ihtiyaçlarını dinleyip onların sorunlarına çözüm üretiyoruz. Mesela kullanıcılarımızdan çok sık gelen taleplerden bir tanesi bebek oto koltuğu bulunan araçlarımızın olup olmadığıydı. Bunun üzerine bebek koltuğu üreten Maxi-Cosi ile iletişime geçtik ve onlar da oto güvenlik koltuklarına sponsor oldular. Bunun üzerine UberAile başladı. Bunun dışında evcil hayvanı olanlardan da çok talep alıyorduk ve 3 aylık bir pilot ürün olarak UberPET’i başlattık. UberPET çağırdığınızda hayvan dostu bir araçla yolculuk yapıyorsunuz. Sürücülere koltuk koruyucuları ve tüy temizleyicileri gibi hediyeler yolladık. Bunların yanında Uber’in en faydalı özelliklerinden birisi hem yerel hem global olması. Aynı hesap ve uygulamadan İstanbul’da da Amsterdam’da da araç çağırabiliyorsunuz. Bu da büyük kolaylık sağlıyor. Bunun yanında yerellik çok önemli bir etken. Tamamen global bir ofisten yönetilen bir firma olsaydık muhtemelen bu kadar hızlı büyüyemezdik.
Bu çekirdek kadroyu genişletmek gibi bir hedefiniz var mı?
D.K.: Evet, bizim de arzu ettiğimiz bir şey bu. İlk başladığımızda 3 kişiydik ama yakın zamanda 6 kişi olacağız. Bunun yanında yeni pozisyonlar da açılıyor. Global ekiple çok yakın çalışıyoruz ama yerelde de büyümek istiyoruz. Büyüme daha çok operasyon ve pazarlama departmanlarında olacak.
Türkiye’de Uber genel olarak hangi yaş aralığı tarafından tercih ediliyor?
D.K.: Uber uygulaması indirilirken ya da kayıt esnasında yaş sormuyoruz. Ama bizim niteliksel gözlemlerimiz 20 ve 40 yaş arası gibi sonuçlar veriyor. Bir anket yapmıştık ama üzerinden zaman geçtiği için güncelliğini kaybetmiştir. O ankete göre özellikle kadın ve 25-35 yaş arası kullanıcılar ağırlıktaydı. Gözlemlerimize göre kullanıcılar arasında genellikle beyaz yaka kesim hakim. Talebin en yoğun olduğu bölgelerse Maslak, Etiler, Ulus, Levent, Kadıköy ve Beyoğlu. İstanbul’un her bölgesine ve her yaş grubuna ulaşmak isteriz tabii ki de. Uber’in misyonu da herkes için her yerde erişilebilir ulaşım seçenekleri sunmak.
Fiyat politikanızı neye göre belirliyorsunuz?
B.İ.: Fiyatlandırmada genelde önemli olan araç sahipleri. Sonuçta bu insanlar ticaret yapıyor ve para kazanmaya çalışıyor. Bu yüzden araç sahiplerinin tüm masraflarına bakıyoruz. Ne kadar çok talep ve yolculuk olacaksa ona göre belli bir talep belirleyip kar oranlarına bakıyoruz. Bunun üzerine araç sahiplerine gidip ne kadar kazandıklarını soruyoruz ve Uber’e katılmaları için teşvik ediyoruz. Sürücü bize katıldığında ilk 2 ay kar etmiyorsa biz o parayı tamamlıyoruz. Ama sonrasında bizim hiç para vermemize gerek kalmadan o kişi parayı kazanmaya başlıyor. Fiyatlandırma statik de değil. Talep büyüdükçe arz da büyüyor. Mesela geçen sene Aralık’ta baktık ki fiyatlar düşerse ve daha çok talep olursa daha karlı olacak. O yüzden fiyatlarımızı %20 kadar indirdik. Bu indirimden sonra büyük bir patlama oldu.
D.K.: Aynı zamanda Uber’de anlık, dinamik ücretlendirme de var. Biz buna “katlı ücretlendirme” diyoruz. Bu da sürücü ekonomisi için çok önemli bir şey. Mesela herhangi bir bölgede talep çok yoğunsa ve herkes Uber çağırmaya başladıysa orada araç sayısı yetersiz olabiliyor. O bölgeye çevredeki sürücüleri çekmek için katlı ücretlendirme devreye giriyor. Ücret 1.1, 1.2 ile çarpılıyor ve kullanıcılar bunu görebiliyor. Ücretin artışını kabul edip etmediği kullanıcıya soruluyor, kullanıcı bunu kabul ederse daha yüksek fiyatla seyahat edebiliyor.
Türkiye’deki taksi şoförlerinin size karşı tutumu nasıl?
D.K.: Türkiye’de Uber’den sarı taksi de çağırabiliyorsunuz ve platformumuza kayıtlı taksi sürücüsü ortaklarımız da bizimle çalışmaktan çok memnun. Çünkü onlara ek müşteri imkanı sağlamış oluyoruz. Hem de onlar için çok güvenilir bir sistem çünkü ödeme kredi kartı üzerinden dijital olarak yapılıyor. Karşılıklı puanlama sistemi var. Sürücü müşteriye düşük puan verirse bir daha bir araya gelmiyorlar.
Avustralya’da eşcinsel bir çifte kötü davranan Uber şoförü işten çıkarılmıştı. Kullanıcı yorumlarını ne kadar dikkate alıyorsunuz? Türkiye’de böyle bir şey olsa sizin tutumunuz nasıl olurdu?
D.K.: Aslında o haberde yanlış bir terminoloji kullanılmış. İşten çıkarmak demek yanlış oluyor. Çünkü sürücü ortaklarımız bizim iş ortaklarımız aynı zamanda. Böyle olunca çalışıp çalışmamak da tamamen onların inisiyatifinde. Ama hesapları kapatılabiliyor ya da dondurulabiliyor. Ya da kötü bir hizmet sunarlarsa çeşitli yaptırımlar uygulanıyor. Güvenliği tehdit eden davranışlar ya da ırkçı yorumlarda ‘Zero Tolerance Policy’ var. Türkiye’de böyle bir durumla karşılaşsak bizim de tutumumuz aynı olur. Gerekli önlemi aldıktan sonra bu kişinin Uber sistemini kapatabiliyoruz.
Kullanıcıların birbirine kod göndermesiyle ücretsiz yolculuk yapmasını sağlıyorsunuz. Bu sistem daha çok kişiye yayılıncaya kadar mı sürecek yoksa her zaman devam edecek mi?
D.K.: Uber’in en eski ve en işe yarayan pazarlama stratejilerinden biri bu. Hiçbir aktif pazarlama çalışması yapılmıyorken ilk bununla çıkılmış ve hala işe yarıyor. Çünkü bu kadar hızlı büyüyen bir teknolojinin arkasında mutlaka bu ağızdan ağıza yayılma etkisi ivmeyi kazandırıyor. İnsanlar bir servisten memnun kalıp başkasına öneriyorsa zaten o iş modeli çalışıyor demektir. Burada sadece önermekle kalmıyor aynı zamanda siz de bedava yolculuk kazanıyorsunuz. Yeni bir açıklama yapılana kadar bu sistemin devam edeceğini öngörüyoruz. Hatta bayram ve yılbaşı gibi zamanlarda sürpriz yapıp bu miktarı iki katına çıkarıyoruz.
Globalde UberPITCH, UberHOP, UberPOOL ve UberBIKE gibi farklı ürünleriniz var. Bunların özellikleri nedir? Türkiye’ye getirmeyi düşünüyor musunuz?
B.İ.: Özellikle UberPOOL’u Türkiye’ye getirmeyi çok istiyoruz. Aynı güzergah üzerinde olan yolcuların aynı araçla seyahat etmesi diyebiliriz buna. Böylece hem araçlar hem de kullanıcılar için verimlilik artıyor. Bunun sosyal yanı da var tabii.
D.K.: Geçtiğimiz yıl San Francisco’da iki kişi UberPOOL’da tanışıp evlenmişti mesela. Aynı yöne giden insanların aynı araçta bulunması İstanbul trafiği için oldukça mantıklı bir çözüm sunuyor. UberPITCH ise ilk kez California’da gerçekleştirildi. Bu sistemdeki olay da etkinliklere göre gerçekleştiriliyor ve çağırdığınız Uber’de yatırımcılarla görüşüyorsunuz. Yolculuk devam ederken fikrinizi anlatıyorsunuz ve belki de kendinize bir yatırımcı bulmuş oluyorsunuz. UberBIKE’ta da farklı modeller üretildi. Kimisinde bisikletli birisi geliyor ve siz bisikletle yolculuk yapabiliyorsunuz. Kimisinde de bisikletinizi taşıyacak araçlar geliyor. Uber etkinliklerle de bağlantılı. Mesela bir girişimcilik zirvesi varsa UberPITCH, bir bisiklet maratonu varsa UberBIKE devreye sokulabilir. Bunlar yerel ekibin ihtiyaçlara göre düşünüp karar verdiği şeyler. Mesela biz Uber yılbaşı etkinliği yaptık ve ismine UberSNOW dedik. Bunun üzerine kar makinelerini alıp araçlara yerleştirdik ve 29 Aralık’ta kar yağdırdık. Çağırdığınızda araç gelip kar yağdırıyor, fotoğrafınızı çekiyor ve size çikolata hediye ediyordu. Çok güzel geri dönüşler aldık.
B.İ: UberHOP da UberPool’a benzer bir ürün. İki noktayı siz belirliyorsunuz. Bu esnada başka kişiler de aracınıza binebiliyor. Belli bir rota üzerinde olduğu için bir nevi dolmuş gibi oluyor. Bu iki ürün de biz pazarda büyüdükçe pazara sunacağımız ürünler. Fikri çok seviyorsak onun için elimizden geleni yapıyoruz. UberSNOW’da araç bulmak için çok zorlandık mesela. Sabah 5’te sanayiye gidip araçları modifiye ettirdik. Bir şeyleri başarma hissi çok güzel bir duygu. Bunun dışında mesela seçimlerde yeni bir şey denemiştik. Tekerlekli sandalye taşımaya uygun araçları seçim gününe özel kullanıma sunmuştuk. Küçük araştırmalarımızı sürdürüp talebe göre hizmetlerimizi sunuyoruz.
D.K.: Daha önce gerçekleştirdiğimiz UberTEKNE oldukça başarılı olmuştu. Uygulamalar UberTEKNE gibi çok popüler olursa bu tarz ürünleri devamlı tutmaya başlayabiliyoruz.
B.İ.: Şimdi ikinci yılımız için UberKOPTER isimli yeni bir projemiz var, o uygulama da popüler olursa devamlı hizmetlerimiz arasına girebilir. Sistem Uber’den helikopter çağırmak üzerine kurulu olacak.
Kampanyaların yaratıcı kısımlarında globale mi bağlı kalıyorsunuz yoksa Türkiye’de çalıştığınız başka ajanslar var mı?
D.K: Kreatif tarafta bir ajansla çalışmıyoruz ama PR ajansımızdan büyük bir destek alıyoruz. Biraz global biraz yereliz. Her hafta global şirketle konuşmalar ve toplantılar yapıyoruz. Bazı fikirleri global şirketten alıyoruz bazıları tamamen Türkiye’den çıkıyor.