‘Veri’lerin gücü adına

Web sitesi ziyaretlerimizden, çerezlerden ve tarayıcımızdan elde edilen veriler neleri içeriyor ve nasıl kullanılıyor?

Yıldırım Ünverdi (28)

ULMER AR-GE ve Bilişim Koordinatörü, Bahçeşehir Üniversitesi

 

 

Bir internet tarayıcısı açtığımız andan itibaren eğer kendimizi korumuyorsak, ziyaret ettiğimiz sitelerin aktivitelerimizi izlemek ve kim olduğunuzu tanımak için kullanabileceği dijital ayak izlerini geride bırakmaya başladık demektir. Kısacası ne zaman bir bilgisayar kullansak, telefonlarımıza erişsek ya da tablette bir uygulama açsak, dijital bir iz bırakıyoruz. Toplanan veriler, masaüstü, diz üstü bilgisayarda ya da mobilde tıkladığımız bağlantılar için geçerli konumunuzu içerir. Bu da sadece başlangıç.

Siteler en çok reklam ile hedeflemede kendi hizmetlerini kişiselleştirmek için hakkımızda mümkün olduğunca çok şey öğrenmeye isteklidirler. Satın alma davranışı, ilişki durumları ve şimdi kişilik özelliklerini tahmin edebilen teknoloji ile veri güdümlü istihbarat ilerliyor. Şirketler, özel ihtiyaçlarımızı karşılayan ürünler satabiliyor; işverenler, dijital olarak çizilmiş kişiliklerine göre insanları işe alabilecekler; hatta yapılan bir aşk eşlemesi bile bulabiliriz. Bu verilerin kaydedilmesine yardımcı olmak için kullanılan tanımlana bilgisi sistemimizde işaretleyici görevi gören küçük dosyalardır. Çerezler bir hava durumu ile ilgili siteyi her ziyaret ettiğimizde belirli bir şehri seçmek zorunda kalmaktan bizleri kurtarır çünkü site son kez ne seçtiğimizi biliyor. Ya da alışveriş sepetimizdeki öğeleri de saklayabilir, böylece bir gün sonra tekrar siteye girmemiz halinde sepettikler bizleri hala bekliyordur. Bu birçoğumuz için yararlı, işimizi kolaylaştırıyor gibi gözükebilir ancak çerezler daha da ileri gidebilir ve tarayıcımızın bildirdiği veriler ile şekillenmeye başlayan bu kişisel profil bulmacasına daha fazla parça eklemeye de yardımcı olabilir. Çünkü web sitesi ziyaretlerimizden, çerezlerden ve tarayıcımızdan elde edilen veriler, görmekle en çok ilgileneceğimiz reklamları bulmak için bazı eğitimli tahminlerle birleştirilir. İşin başka bir boyutu olarak internet servis sağlayıcılarımız, artık tarama geçmişimizi satarak, reklamcılara nerede olduğumuzu ve neyle ilgilendiğimizi bildirerek para kazanabiliyor.

Gönüllü kabullenme

Gönüllü olarak teslim ettiğimiz veriler aslında hiç de yabancı değil: Google, Facebook, Twitter, vb. diğer sosyal ağ paylaşım sitelerinde onayladığımız gizlilik politikası anlaşmaları. Yani eğer bir Facebook  hesabımız varsa, o zaman aslında Facebook’a ağ üzerinde her giriş yaptığımızda, haber kaynağımıza her tıkladığımızda, fotoğraf beğendiğimizde, paylaştığımızda, Messenger aracılığıyla bir şey gönderdiğimizde, bizimle ilgili ve davranışımızla ilgili olarak yaşadığımız galaksiye başka bir veri noktası ekliyor ve Facebook’a her şeyi izlemek için izin veriyoruz demektir. Ayrıca geçen yıl Google, DoubleClick reklam ağındaki veriler ile sizin hakkınızda bildiği diğer bilgileri birleştirip – adınız ve favori YouTube kanallarınız gibi – sizin ve zevklerinizin çok kapsamlı bir resmini oluşturmak için gizlilik politikasını değiştirmişti. Facebook, ona sunduğunuz bilgiler ve göz attığınız, tıkladığınız diğer bağlantılar ile topladığı veriler sayesinde, inanamayacaksınız ama bu bilgiyi kişisel verilerinize eklememiş olsanız da ne zaman bebek beklediğinizi, politik olarak neye, hangi düşünceye eğilimli olduğunuzu, mobil cihazınızın ne kadar eski olduğunu, ailenizden uzakta yaşadığınız, yeni evli olduğunuz, bir hafta önce seyahatten döndüğünüz ya da bekar evinde yaşadığınız gibi bilgileri bilebiliyor. Kulağa biraz fütüristik geliyor değil mi? Ama bunlar şu an yaşadığımız gerçekler. Algoritmalar zaten karakterimizi analiz etmek için kullanılıyor ve örneğin yaşadığınız bir ilişkide sizlere sorun olup olmadığını kolektif sosyal grafiğinize göre belirleyebiliyor. Kitap siteleri ne okumak istediğimizi, film ve dizi siteleri ne izlemek istediğimizi büyük oranda bilmiyor mu?

Korkutucu değil mi? Kaçımız gizlilik politikası anlaşmalarını okuyoruz?

Gizlilik sorunları için şu an için tek bir basit cevap yok çünkü kimse ne kadar veri tutulduğu ve satıldığı hakkında maksimum bilgiye sahip değil. Mantıken, bunu  öğrenebilmek  için, ziyaret ettiğimiz web sitelerindeki tüm gizlilik politikalarını okumalıyız.

Birkaç yıl önce Lorrie Faith Cranor ve Aleecia McDonald adındaki iki araştırmacı, her gizlilik politikasını gerçekten okumanın ne kadar zaman alacağını hesaplamaya karar verdi. İlk olarak en çok ziyaret edilen ilk 75 web sitesinde yer alan  bir gizlilik politikasının ortalama uzunluğunu hesapladılar: 2,514 kelime. Akademik literatürde standart okuma oranı dakikada yaklaşık 250 kelimedir, bu nedenle her bir gizlilik politikası, her bir kişinin okuması için 10 dakikayı gerektirmektedir. Çıkan sonuçlar doğrultusunda  sadece gizlilik politikalarını okumak yılda 25 günümüzün gitmesi demekti. Ve eğer sizin işiniz gizlilik politikalarını günde 8 saat okumak olsaydı, görevi tamamlamak için 76 iş gününüzü harcardınız. Tabii ki her şirketin Google veya Facebook’taki verilere erişimi yok ancak veri kolayca satın alınabilir. Bu tür profilleme konusunda uzmanlaşmış firmalar arasında satılabilir (son zamanlarda Facebook hakkında çıkan haberleri okumuşsunuzdur). Bu aslında buzdağının sadece bir kısmı. Ama belki de en önemlisi, yaptığımız temel anlaşmayı tekrar düşünmek. Bizler bu büyük veri havuzunun bize sağladığı yararların büyüsüne kapılmış giderken, her geçen gün özelimize ait daha da fazla veriyi ardımızda bırakacağız. Çünkü dijital bağlantıda kalma arzusu, geçinmeyi sürdürmenin ya da başkalarıyla bağlantı kurmanın tek yolu ve bu nedenle vazgeçilmez. Kendimizi teslim ediyoruz ve etmeye de devam edeceğiz.

Diyebilirsiniz ki benim saklayacak bir şeyim yok. Belki de haklısınızdır. Ama aramızda kim banka bilgilerinin paylaşılmasını, tıbbi kayıtlarının ortaya çıkmasını ister ki? Mahremiyet konusunda nerede durduklarını sorgulamamız gerekiyor. Tüm bu veri odaklı yenilikler heyecan verici olsa da kesinlikle endişe yaratıyorlar. World Wide Web’in mucidi Sir Tim Berners-Lee şu anda sahip olduğumuz şeyin  “büyük, çok büyük bir gizlilik istilası” olduğunu söylemiştir. Kamu içinde mutlu bir şekilde paylaştığımız bilgiler giderek bizi rahatsız eden şekillerde kullanılıyor çünkü güvenlik ve gizlilik konusundaki sezgilerimiz teknolojiye ayak uydurmakta başarısız oldu. Önemsiz görünen kişisel bilgiler endekslenebilir ve işlenebilir. Bu durumda basit bilgisayar kodu parçaları, bizi ürküten ve hatta bize zarar veren içgörüler ve müdahaleler üretebilir. Ama çoğumuz henüz bunun farkına varamadık. Bu kadar kendimize, özelimize ait verinin dolanımda olduğu bir galakside neyi kazanacağız ya da neyi kaybedeceğiz ve sonunda bu durum bizim için iyi mi, kötü mü olacak, zamanla göreceğiz.

Bu yazı ilk olarak JR. by Campaign’in 37. sayısında yayımlandı.