Eylül’le birlikte size de bir titreme gelmiştir. Havadan değil tabii, daha ziyade yaz aylarının göz açıp kapayıncaya kadar geçip bitmesinden kaynaklanan bir titreme. Bu yetmezmiş gibi bir de okullar açılıyor olunca “Bir cünyıra bu kadarı da yapılmaz arkadaş” dedik ve size terapi olmasını umduğumuz, el emeği göz nuru bir sayıyla daha karşınıza çıktık.
Laf aramızda, her ay yeni bir edito yazısına başlarken neredeyse tüm ofisi ayağa kaldırıyorum “Ben ne yazacağııııım!” diye. Sonra açıyorum en klasiğinden müziğimi (cool) ve başlıyorum yazmaya. Serin bir ofiste, güzel bir günde tek tek ve hızlıca basıyorum tuşlara. Çünkü burada günler görece güzel.
Bu ay da aynen böyle oldu tabii. Tüm o “Ne yazacağım” evrelerini atlattıktan ve günün haberlerine göz attıktan sonra dedim ki, “Umudu sömüren her olumsuzluğa inat, gülümse ve herkes adına selam gönder taşa toprağa, olana bitene, yanana sönene selam gönder. Bir yerlerde onları gören ve daha iyi için çalışan birileri var. Ve yaşadıkça umutlu olmak için nedenimiz var.”
Uzun zamandır gerek burnumuzun dibinde, gerekse uzak-yakın farklı coğrafyalarda yaşananlar karşısında insan olduğumuza lanetler yağdıracak seviyeye gelmişken, bunu bir nebze de olsa düzeltmenin mümkün ve yine kendi elimizde olduğunun farkına varıp harekete geçmek gerekiyor. En başta da biz cünyırların. Zira yaşanan onca olumsuzluğa rağmen bir yerden filizlenen o umutlar yine biziz:) Elimize bu dergiyi alıp okuma imkanını bulabiliyorken, ciğerlerimize tüm bu bilgiyi, ilhamı, güzelliği çekebiliyorken bunların kat be kat fazlasını yapmak neden mümkün olmasın:)
Gerek Türkiye’de gerek dünyada başarılarıyla tarihe adını yazdırmış ya da yazdırmayı bekleyen o kadar çok genç insan; tüm bunlar üzerine söylenebilecek o kadar çok söz var ki.
Nazım’ın dediği gibi “İçimden bir ses, belki diyor…”
Herkese keyifli okumalar 🙂
Bu yazı ilk olarak JR. by Campaign Eylül 2016 sayısında yayımlandı.