Yaşamın Ucuna Yolculuk

Bir yere ait hissetmeyen ve sürekli gitme arzusu ile bir sonraki durağa beslenen umudu eserlerine taşıyan Tezer Özlü’nün “Yaşamın Ucuna Yolculuk” kitabını Erge Güçlü, yorumladı.

Erge Güçlü (25)

Business Intelligence Executive,
Wavemaker

 

Yaklaşık bir yıldır düzenli olarak JR Campaign’e kitap eleştirisi yazıyorum ve  sanırım Tezer Özlü’nün “Yaşamın Ucuna Yolculuk” kitabından bahsetmek aralarında en zorlandığım eleştiri oldu. Tezer Özlü, yaşamı sürekli gitmek olarak algılayan muhteşem bir kadın. Muhteşem diyorum çünkü hayatlarımızı yaşamın ucuna yapılan bir yolculuk olarak tanımlayan bu kadın, naif tespitlerle kendi yaşamından çıkarımlarla bize keyifli bir anlatı sunuyor. Kitapla ilgili yorum yapmakta zorlanmamın sebebiyse okurken birçok yerde kendinizi bulduğunuz halde kitap bitince karşınızdakine “kesin okumalısın” dışında ekstra bir yorum yapmakta zorlanıyor oluşunuz çünkü bahsettiğim gibi bu kitap bir anlatı. Bir roman değil. Konusu yaşam, konusu her gün yaşadıklarımız, her gün yaşayamadıklarınız, her gün hissettiklerimiz, her gün görmezden geldiklerimiz, toplumun akılla bağdaşmayan zincirleri, özgürlüklerimiz, konuşamadıklarımız, gereksiz yere fazla konuştuklarımız, yalnızlıklarımız, boşluklarımız, fazlalıklarımız.

Yazar, yaşamın doğasında olduğuna inandığı gitme ihtiyacıyla yolculuğa çıkıyor ve yolculuklarından çıkarımlarla kendi içindeki yolculuğundan bahsediyor. Tezer Özlü’yü okurken Nilgün Marmara ve Sylvia Plath okuyormuş hissine kapılsam da bu iki yazar kadar karamsar olduğunu hiçbir zaman düşünmedim. Her ne kadar Türk edebiyatının gamlı, lirik prensesi olarak anılsa da benim için yazdığı her şeyin alt metninde umut taşır. O umudu yaşatır. Kitapta Virginia Woolf tarzı bilinç akış tekniği kullanılmıştır da denilebilir, ki bu birçok kişinin kitabı “dağınık” olarak yorumlamasına sebep olmuştur. Ancak bir anlatıdan beklenilen de tam olarak budur bence. Kitabın bıraktığı his hüzünlü ve hatta depresif de olsa ben kesinlikle yazarın içinde bir yerde yaşattığı umudu kitaba yedirdiğine inanıyorum. Devamlı gitme arzusu bir sonraki durağa beslenen bir umuttur; bu bir intihar şekli olsa dahi.

Bir yere ait hissetmeyen “hiçbir yerli” bir kadının yılmadan başka ülkelere, başka kentlere, başka duygulara, başka aşklara gitmesi ve tüm bu yolculuğu bir anlatıda toparlamasıdır aslında özetle bu kitap.  Toplum normlarına ve tabulara karşı kendi içindeki kaosuna rağmen sergilediği başkaldırış. Bu, Tezer Özlü’yü bir kadın yazar olarak her zaman bambaşka bir yere koymama sebep olmuştur. Bu sebeptendir ki bu kitap bir yolculuğunuzda size mutlaka eşlik etmelidir.

Kitabı bitirince tek başınıza uzun bir yolculuğa çıkıp dağınık bir şekilde aklınızda ne varsa yazmak istiyorsunuz. Kendinizi tanımak için, içinizde ne olduğunu dışarıya vurabilmek için, yaşamla ilgili kişisel keşfiniz için.

“Ve yaşam yalnız rüzgar, yalnız gökyüzü, yalnız yapraklar ve yalnız hiç değil mi?”

Bu yazı ilk olarak JR. by Campaign’in 39. sayısında yayımlandı.