Yurt dışında çalışmak için doğru adımlar ile ‘çalışın’

Hayalleriniz ne kadar büyük? Benimkiler, beni her an dünyanın bir ucundan diğer ucuna sürükleyebilecek kadar.

Eylül Yurdakul (24)

Öğrenci

 

 

Bundan 6 ay kadar önce, Sabancı Üniversitesi’nin pek yoğun koridorlarından birinde oturmuş, stajımı nerede yapmam gerektiğini düşünüyordum. Kafamda milyonlarca soru… Sabancı Üniversitesi mühendislik bölümlerinin herhangi birinden mezun olmadan önce en az 2 aylık bir staj yapmanız gerekiyor. Ben de son sınıf bir bilgisayar mühendisliği öğrencisi olarak bu ‘zorunluluğu’ bir fırsata nasıl çevirebilirim, onu düşünmeye başladım. Çok gezmek, yeni yerler keşfetmek sonsuz bir keyif vermiştir bana küçüklüğümden beri. Hal böyleyken aklıma bu keyif ile okulun staj şartını birleştirme fikri geldi.

İşe Google’a ‘internships abroad’ yazarak başlayınca pek öyle gelmemişti ama, başlamak bitirmenin yarısıdır sözü doğru! Yurt dışına iş/staj başvurusu yapmayı düşünüyorsanız size ilk tavsiyem, kriterlerinizi net olarak belirleyip seçeneklerinizi azaltmanız. Çünkü yurt dışı inanılmaz bir okyanus, bu kadar büyük bir alanda istediğinizi bulamadan kaybolmanız çok olası. Ben bunu fark ettikten bir hafta sonra, kafamda stajımı yapmak isteyeceğim üç ana ülkeyi ve çalışmak istediğim alanı belirlemiştim. Aklımda Hollanda, Danimarka, Almanya ve hayallerim ile yoğun bir araştırmaya başladım. Bu tarz durumlarda hem çalışana hem işverene yardımcı olan aracı websiteler var, onlardan faydalanmanızı öneririm mutlaka. Bu sitelerin en güzel tarafı, sizin halihazırda belirlemiş olduğunuz seçeneklerinizi onların kendi filtre sistemlerine uygulayabilmeniz. Nerede, hangi alanda ve ne olarak (stajyer, yarı zamanlı çalışan, tam zamanlı çalışan gibi) çalışmak istediğinizi yazarak sonuçları filtreleyebilmek size zaman kazandırıyor. Bu süreçte en önemli noktalar; kendinize ve yeterliliğinize güvenmek, çabuk vazgeçmemek (hatta hiç!), elinizden geleni gerçekten yapmak ve bunu yaptığınıza kendinizi inandırmak.

Başvurularınızı yaptınız, yaptınız, yaptınız. Bekleyecek misiniz? Hayır! Ben istediğim sonucu alana kadar başvurulara devam ettim, size de bunu tavsiye ediyorum. Üç dört yerden tatmin edici ve gerçekçi dönüşler aldığımda ise bu kez aramaları bırakıp o yerlerde beni bekleyen ileriki aşamalara odaklandım. Her sektörün iş mülakatlarının kendine özgü elemeleri oluyor, bir bilgisayar mühendisi olarak benim başvurduğum pozisyonlar için bu elemeler genelde 3 aşamadan oluşuyordu: İnsan kaynakları mülakatı, bölümümle ilgili bir teknik ödev ve son olarak teknik departman mülakatı. Şimdi sizin de bu elemelerden geçtiğinizi varsayıyor ve o yeni ülkeye ayak bastığınız ilk ana geçiyorum.

Çok farklı her şey! Kopenhag’a ayak bastığım andan itibaren benim için böyleydi. Havası, insanları, ulaşım sistemi, restoranları ile Türkiye’dekinden bambaşka bir kültürle karşılaştım. Daha önce Amsterdam’da beş ay boyunca Erasmus öğrencisi olduğum (Amsterdam ve Kopenhag kültürel olarak benziyor) ve Kopenhag’a gitmeden önce şehirle ilgili araştırmalarımı yapmış olduğum için bu farklılıkları kolayca kucakladım ama bu durum herkes veya her ülke için böyle olmayabilir. Özellikle yurt dışına kısa bir süre için veya geçici olarak gitmeyeceğiniz zaman, gideceğiniz yerin kültürü ve iklimi çok önemli oluyor. Bu nedenle nereye gideceğinize karar vermeden ve oraya gitmeden önce bu konularda da detaylı bir araştırma yapmanızı tavsiye ediyorum. İnternette ayrıca ülkelerin genel yaşam endeksleri üzerine yazılar bulabilir, hangi ülkede aylık ne kadar bir bütçe ile yaşayabileceğinize dair gerçekçi bilgilere ulaşabilirsiniz. Ben stajımı Kopenhag’da yapacağıma kesin olarak karar vermeden önce oranın kültürünü, yemeklerini, ulaşımını ve iklimini etraflıca araştırmış; “Kopenhag’ın en ünlü yerleri,” “Kopenhag’da iki günde gezilmesi gereken yerler” gibi envai çeşit listeyi ezberlemiş ve bir Türk olarak orada hayatta kalabileceğime ikna olmuştum! Ayrıca, orada kaldığım üç ay boyunca günlük hayatta önceki araştırmalarımdan enstantanelere rastlamak (bazen Danimarkalı arkadaşlarıma onların bile bilmedikleri yerleri göstermek) bana çok büyük bir keyif verdi. Staj tecrübesini bu kadar keyifli hale getiren şeyin benim bu olaya ‘iş’ olarak bakmamam olduğunu söylemeliyim. Bu süreci hayatımın apayrı bir zaman dilimi olarak düşünmek yerine hayatımın tümüne entegre bir tecrübe olarak gördüm ve bu orada yaşadığım her anın içinde olmamı ve bütün o anlardan keyif almamı mümkün kıldı. Bu nedenle aslında “yurt dışında çalışırken ülkeye nasıl adapte olunur” sorusu “yurt dışında yaşarken ülkeye nasıl adapte olunur” sorusuyla aynı benim için.

Doğduğum ve büyüdüğüm yerden farklı yerlerde yaşamak konusunda en sevdiğim şey, keşfetme sürecinin hiç bitmemesi. Kopenhag’daki stajım boyunca her gün yeni bir park, köprü, kafe veya restoran görmeye çalıştım. Siz bu konuda içinizde yeterli motivasyonu bulamıyorsanız, yaşadıklarınızı insanlarla paylaşabileceğiniz bir blog veya bir sosyal medya hesabı edinebilirsiniz. Böyle bir durum sizi daha fazla fotoğraf çekmeye, hissettiklerinizi hatırlamaya ve yazıya dökmeye teşvik edeceği için yeni yerler görmek konusunda daha istekli olursunuz. Yaşadığınız yerin kendine özgü mekanlarını keşfetmek oraya adapte olmanız konusunda çok yardımcı olacaktır, fakat işin bir de insan boyutu var tabii. İnsanın yaşadığı herhangi bir yerde mutlu olması için gereken en önemli faktörlerden biri etrafındaki insanlar -yurt dışında da bu durum değişmiyor- hatta ilk etapta kimseyi tanımadığınızı varsayarsak daha önemli bir hal alıyor diyebilirim. Bu noktada konaklamadan bahsetmek istiyorum. Ben konaklama konusunda evdeki herkesin kullandığı bir ortak alanı olan ve diğer odaları başka insanlar tarafından kullanılan bir evden yana oldum Kopenhag’da, özellikle 20’li yaşlarınızdaysanız bu bütçeniz açısından da daha iyi bir seçenek olabiliyor. Bu durumun bir diğer avantajı ise size özellikle ilk zamanlarınızda vakit geçirebileceğiniz, şehre adapte olmanıza yardımcı olabilecek ev arkadaşları sağlaması. Benim durumuma dönersek, söz konusu Kuzey Avrupa olunca, Türkiye’de yetişmiş biri olarak o ülke insanlarını biraz soğuk bulmanız olası. Yolda yürürken restoranlara “Buyurun terasta yerimiz var” şeklinde davet edilmemeye, oturduğunuz yerde birdenbire “Abla çay var içer misiniz?” şeklinde rastgele bir çay tufanına tutulmamaya bir süre sonra alışıyorsunuz. Aslında son yıllarda yabancı bir ülkede insanlarla tanışma konusunda yardımcı birçok uygulama geliştirildi, Couchsurfing bunlardan bir tanesi. Uygulamayı bilenler genelde sadece gidilen yerdeki bir kişinin evinde ücretsiz konaklama, aynı zamanda yerel bir ev hissini yaşama olarak biliyorlar fakat uygulama yakın zamanda kendisine bir başka özellik daha ekledi. Artık kendinizi ‘Müzeye gitmek istiyor’, ‘Bir şeyler içmek istiyor’, ‘Şehrin güneyini keşfetmek istiyor’ ve benzeri şekillerde nitelendirip uygulamada sizin gibi olan diğer insanlara görünür hale gelebiliyor, hatta kendini bu şekilde görünür yapan diğer insanların planlarına katılım isteği gönderebiliyorsunuz. Bu çok güzel çünkü bu sayede yerel veya yerel olmayan birçok insanla tanışabilir, yeni arkadaşlar edinebilir ve kaliteli vakit geçirebilirsiniz. Bu da tabii ki, bulunduğunuz yere adaptasyon sürecinizi çok hızlandıracaktır.

Siz istekli, pozitif ve değişime açık olduğunuz zaman, yurt dışında iş/staj bulma yolculuğunuz ve oradaki hayatınız çok güzel geçiyor. Kilit nokta ne istediğinizi bilmek ve o istek doğrultusunda elinizden geleni yaptığınıza emin olmak. Pauline Kael çok güzel söylemiş, “Where there is a will, there is a way.”

Bu yazı ilk olarak JR. by Campaign Ekim 2017 sayısında yayımlanmıştır.