İstanbul Vs. Anadolu

Biz değil miyiz hep klişeleri bozmak, yepyeni bir şeyler yaratıp ilgi çekmek isteyen işler yaratan? Peki reklam sektörü klişelerine, neredeyse beyaz yakalı kültürüne çalarcasına saplanıp kalanlar kim? Yine bizler.

Sena Hayta (27)

Sr. Copywriter

 

 

Reklamcılar olarak dayatılan birçok yanlış ve sağlıksız zorunlulukların pençesinde Pazartesi sendromları yaratıyoruz. Bir yerde “Pazartesi’nde bir sorun yok, sorun olan senin işin!” benzeri bir cümle okumuştum. Sevdiğimiz işi yapacak milenyum çocuklarıyken birden gittikçe çoğalan klişelere dönüşüverdik. Kapana kısılmış, İstanbul’un kurallarına uymak zorunda olan, esnek çalışma saatleri kisvesiyle kırılmadık kemik bırakmayan bir sistem. “Günaydın”ı bile mecburiyetten dedirten, yozlaştıran, gıybete düşüren, yüze gülen ardından bayağı mezar kazan bir beyaz yaka kültürü içerisindeyiz.

Geçen aylarda hayatımı değiştirmek istedim ve çıktım geldim İstanbul’dan Bodrum’a. Hatta “İstanbul’da Hayat Var mı?” başlığıyla bu tecrübemi de yine JR.’da kaleme almıştım. Mesleğimin cilvesi olarak düşündüğüm İstanbul’dan korkak adımlarla çıktım ancak korkularım boşa çıktı. Sektörün çarkının döndüğünü “sandığım” o şehirden uzaklaşmak bana farklı yollar gösterdi. Bir reklamcı için aslında hayatın sadece İstanbul’da olmadığını, hatta farklı şehirlerde senin bilginin daha değerli olduğunu anladım. Bu noktada kendimden biraz uzaklaşıp İstanbul dışındaki diğer meslektaşlarımın da iş hayatlarını araştırmak istedim. Freelance olarak devam edemezsem “Anadolu” şehirlerinde ajans ve pazarlama ortamı nasıldır diye düşünmeye başladım.

Bu yazıda, Ankara, İzmir ve Bodrum’daki ajans çalışanı reklamcılarla gerçekleştirdiğim röportajları derledim. Anadolu şehirlerinde ajans ortamı ve sektörü sorguladım. Reklamcılığı meslek olarak seçerken aşık olduğum ama sonra soğudum İstanbul dışında da bu işin var olduğunu fark ettim ve mutlu oldum. Ezber kolay bozulmuyor, bir yerden başlamak gerek.

Tuğçe Erdoğan Doğan (30)

Marka Yöneticisi / Garaj Tasarım & Dijital Marketing / Ankara

 

 

Tuğçe, Ankara’da olmaktan mutlu. İstanbul’a göre daha küçük bir sektör olduğu için başarılarının farkına varmak ona keyif veriyor. Günlük rutininde herhangi bir İstanbul ajansından farklı bir kalem yok ve fazla mesai onların korkulu rüyası olmuş değil. Ajansının bahçesinde ekip arkadaşlarıyla rekabet halinde değil, onları motive etmek için destek olma halinde. Dijital bir ajans oldukları için onların sınırları il sınırları ile aynı değil. Sadece lokal değil ulusal markalarla da beraber çalışıyorlar. Ödüllü işleri de var. Daha ne olsun!

Onun için herkesin gri olarak gördüğü yer, yaşadığı, ailesiyle vakit geçirdiği ve en önemlisi huzur bulduğu bir yer. İstanbullu bir ajans olmadıkları için müşteri ön yargısı ile karşılaşabiliyor. Bu sebeple ajansının artı yönlerini müşterilerine aktarmak için daha çok efor sarf ediyor ama eve yüzünde bir gülümsemeyle gidiyor.

Kendisi Ankara’da reklamcı olmakla ilgili şunları söylüyor:

“En keyif aldığım kısmı biz çok az insanız. En kötü bir ajansta yollarımız kesişmiş, birlikte keyifli işler yapmışızdır. Bazen öyle işler oluyor ki bu şu işi yapar deyip kontak kurabiliyoruz. Ya da iyi işleri takdir ediyoruz. Bu devrede biraz daha kendi ajans kültüründen kopmadan iyi yapılmış işi takdir etmek var.”

Gizem Yördem (26)

SVStudios / Reklam Yazarı / Ankara

 

 

Gizem, 2017 yılından Campaign Türkiye tarafından “Yılın Yerel Ajansı” seçilen SVstudios’ta kalemini konuşmaktan çok memnun. Staj döneminde İstanbul tozu yutsa da işinin ajans duvarları arasında değil sosyal ve gerçek ilişkiler kurarak daha iyi bir yere geleceğini savunuyor. Bence çok da haklı! İstanbul’a kıyaslandığında fazla mesailerinin o kadar fazla olmadığını söylüyor. Ayrıca onlar için resmi tatiller ve hafta sonları “gerçekten var”. Ona göre Ankara’da daha az kaos, daha çok plan var.

Ankara ajanslarında kendilerini “Methew” zanneden “Mahmut”ların sayısı daha az ve böylece ajans içinde daha iyi ve huzurlu bir iletişim var. Yine de ajansların vazgeçilmezi mini happy hour sayısındaki düşüklük de aklına takılmıyor değil. O “Ankara’da reklamcı olmak” değil “reklamcı olmak” etrafında kendini geliştiriyor. O yüzden “Şehir değil, hayat önemli ve o hayat beni nereye götürürse reklamcı kimliğim de peşinden gelecek” diyor. Şehirlere değil yaptığı işe odaklanıyor.

İstanbul’da mesleğini icra etmekle ilgili şöyle bir yorumu var:

“Bir reklamcı için bulunmaz nimet fakat İstanbul’daki reklamcıların sosyal hayata ayıracak o kadar az vakti var ki, kimse daha çok insan tanımaya fırsat bulamıyor. Bunu, yazılan reklamların birçoğunun, İstanbullu plaza çalışanlarını hedeflemesinden de anlayabiliyoruz.”

Cansu Baturlar (26)

Reklam Merkezi / Jr. Marka Temsilcisi / İzmir

 

 

Cansu aşık olduğu şehirde, işine aşık bir marka temsilcisi. İstanbul’daki staj dönemi ardından, acımasız İstanbul ajans hayatı ona yüreğinin sesini dinletmiş. O bizim alıştığımızın aksine İstanbul’da “normal bir çalışma saati” olmadığının farkında. İstanbul’da tüketici sirkülasyonu olduğu kesin, ama onun daha fazla ilgilisi çeken ajanslardaki çalışan sirkülasyonu olmuş. Sürekli işten çıkarma ve işe alımla ilgili sıkıntılı tarafın farkında. O tempoya ayak uydurmak ve tutunmak ona mantıklı gelmemiş.

Cansu İzmir’de sektörün geleceği ile ilgili güzel bir tespitte bulundu:

“Gönlüm hep bu sektörde kalmaktan yana. Hayat insana ne gösterir bilinmez tabii. Ama İstanbul’dan İzmir’e bir göç durumu söz konusu. Bu da İzmir’deki işleri olumlu anlamda değiştirecektir. Ben yine de şu haliyle de çok mutluyum. İşimi severek ve sevdiğim yerde yapıyorum.”

Semih Talha Türk (24)

Reklam Merkezi / Sanat Yönetmeni / İzmir

 

 

Semih, sevdiği yanını keşfederek küçüklüğünde girdiği yarı zamanlı bir ajans deneyimde reklamcı olmayı seçmiş. Bu sebeple işini severek ve isteyerek geliştirmiş. O İzmir’de yaşamanın yaşam standartları ve sağladığı huzurdan çok memnun.

Sistemli çalışmak Reklam Merkezi’nde çok önemli o yüzden fazla mesai onların kapılarını pek çalmıyor. Onun için mesai dışında kendini geliştirmek ve İzmir’de de bu işin iyi yapılabileceğini kanıtlamak çocuk oyuncağı. Bu zaman kadar 40’dan fazla ödülü İzmir’e kazandırmış bir ajansla beraber olmaktan mutlu.

Ona göre İstanbul İzmir kıyaslaması özetle şöyle:

“İzmir’e göre eksileri ve artıları var tabi. Ben yaratıcılık açısından bir fark görmüyorum. Orada üretilen fikirler burada da üretilebiliyor. Belki daha iyileri… Ama iş prodüksiyona geldiğinde bizden daha avantajlı durumdalar. En başta bütçe engeline bizden daha az takıldıklarını düşünüyorum. Popüler ve biz reklamcılar için heyecan yaratacak reklam verenlerin bir çoğuna yakın olmaları da onlara avantaj sağlıyor. Huzurlu ve kaliteli bir yaşam anlamında da İzmir’i daha avantajlı görüyorum. Bu da yaratıcı sektörde çalışan birisi için bir hayli önemli.”

Mehmet Baran Sidar (25)

Team Behind It / Dijital Marketing Uzmanıi / Bodrum

 

 

Ona göre büyüdüğü şehir Bodrum’da yaşamak, güzel manzaranın keyfini çıkarmak ve sevdiği yerde olmak çok büyük bir lüks. Bunun tadını her anlamda çıkarıyor ve “İstanbullu bir ajansa” eş değer müşteri portföyüne sahip Team Behind It’le çalışmak onun için büyük bir şans. Bodrumlu herkesin yaşadığı tatlı yaz telaşı onlar için de mevcut ancak onun dışında İstanbullu ajanslarla aynı dönemlerde yoğunluk yaşıyorlar. Fazla mesaiye kalmamak için sıkı çalışıyorlar ve bunu da başarıyorlar. Diğer şehirlere göre en avantajlı yani, müşterilerin toplantı için Bodrum’a gelmek için can atması.

Yerel Bodrumu müşterilerinden, başında büyük harflerle ACİL yazan mailler gelmemesine rağmen işlerin çok hızlı ilerlediğini söylüyor. Bence bu şehirde Murphy Kanunları ters işliyor. Mehmet, İstanbul’da çalışmanın avantajı olduğunum farkında. Amma velakin, reklamcılığın daha ilk yıllarında karşılaşılan “esnek çalışma saatleri” ve İstanbul temposu tükenmişlik sendromu ile son buluyor.

Bodrum’daki reklamcılık sektörü ile ilgili şöyle tespitleri var:

“Bodrum’un turizm odaklı bir ekonomisi olması itibarıyla buradaki diğer ajanslar bildiğim kadarıyla hep yerel müşterilere sahip. Bodrumlu markalar ve ajanslar dijital pazarlama konusunda İstanbul’dan çok çok gerideyken; son iki-üç yılda İstanbul’dan Bodrum’a yaşanan yoğun göçle birlikte bu konuda bilinçlenme ve ilerleme nihayet başladı. Özellikle kreatif insanlar Bodrum’da yaşamayı tercih eder oldu; birçoğu da kendi ajanslarını açtı. Bundan 5 yıl sonra reklam sektörü de buraya taşınmaya karar verirse şaşırmam.”

Bu yazı ilk olarak JR. by Campaign’in 39. sayısında yayımlandı.