Kişinin kendi güçlü ve zayıf yönlerini bilip, onları kabul edebilmesi, kendinden farklı kişilikleri kabul edebilmesi ve kendi ihtiyaçları ile eksiklerini bilip tamamlamaya ve değişmeye çalışması olgunlaşmanın en önemli göstergelerindendir.

Büyüme, bedenin ya da herhangi bir organın “bir durumdan başka bir duruma geçişinde görülen “değişiklikler dizisi” anlamına gelir (Binbaşıoğlu, 1990, s.28). Örneğin, boyun 60 cm’den 65 cm’ye geçişi bir büyüme belirtisidir. Kalp, ciğer ve diğer iç organların büyümesinde de durum aynıdır. Büyüme, gelişimin her yönüyle ilgilidir. Olgunlaşma ise; genetik yapı ve çevre etkileşimi sonucu bireylerde görülen biyolojik değişikliklerdir. Organizma, fizyolojik olarak bir davranışı, bir iş yapabilecek hale geldiğinde, olgunlaşma gerçekleşmiştir. Olgunlaşma, bir “süre”nin geçmesi sonucunda bireyin ya da bir organın, fiziksel güç ve kuvvet bakımlarından, yaşama uyumda belli bir durumu karşılayabilecek (başarı ile bir uyum sağlayabilecek) bir “düzey”e erişmesidir yani bireyin bir işi yapabilecek düzeye ulaşmasıdır. Canlı varlığın daha çok kalıtımsal olarak getirdikleri ile çevreden kazandıklarının etkileşimi sonucu ortaya çıkar.

Olgunlaşma gelişim sürecinin en önemli parçalarından biridir. Birey zamanla fiziksel olarak olgunlaşırken, zihinsel olarak da olgunlaşma yaşamaktadır. Öyle ki, kimi zaman zihinsel olarak olgunlaşmanın hayatımızda daha büyük bir öneme sahip olduğunu biliriz. Olgunlaşma öncelikle kişinin kendini tanımasıyla başlar. Kendini bilmek hayatının daha çok ergenlik döneminden sonraki erişkinliğe adım atmakla öğrenilir. Kişinin kendi güçlü ve zayıf yönlerini bilip, onları kabul edebilmesi, kendinden farklı kişilikleri kabul edebilmesi ve kendi ihtiyaçları ile eksiklerini bilip tamamlamaya ve değişmeye çalışması olgunlaşmanın en önemli göstergelerindendir.

Karakter üzerine kavramsallaştırmalarımızı etkilemiş olan birçok teori vardır. En önemlileri arasında olan Carl Gustav Jung’un teorisi, kişilik yapısına göre; ego, kişisel bilinçaltı ve kolektif bilinçdışı ve arketiplerden oluşur. Ego bilinçli zihin örgütüdür. Bilinç düzeyindeki algılardan, anılardan, düşünce ve duygulardan oluşur. Ego, kişiliğin, kimliğin ve tutarlılığın sürdürebilmesini sağlar. Güçlü yaşantılar egonun kapılarını zorlayarak bilince ulaşır, zayıf olanlar geri çevrilir. Kişisel bilinçaltı; bilince hiç ulaşamamış ya da ulaştıktan sonra çatışma yarattığı için bastırılmış ve geri gönderilmiş yaşantıları bulundurur. Bu yaşantılar oldukça güçsüzdür. Kişisel bilinçaltında depolanan yaşantılar rüyalarda da ortaya çıkar. Kolektif bilinçdışının içeriği, insanın yaşamı süresince, hiçbir zaman bilinçte yaşanmamıştır. Kalıtımsal bir nitelik taşır. Kolektif bilinçdışında insanın insan olma evresine ulaşmadan önce geçmişinden getirdigi gizli bellek kalıntıları vardır. Kolektif Bilinç Jung’un bir araya getirilmiş tüm küçük egoların en alt ortak paydası için, kültler, itikatlar, hevesler, modalar, statü peşinde koşmalar, alışkanlıklar, başkasından alınan inançlar, reklamlar, popüler kültür, tüm izm’ler, tüm ideolojiler, gerçek paylaşma ve gerçek birlik içermeyen tüm iletişim ve birliktelik biçimlerinden oluşan kitlesel zihin için kullandığı terimdir. Bundan kaçınmak için, gerçek bir birlikteliğe ulaşmak için içe dönmelidir. Benliğin büyük keşfedilmemiş alanlarıyla özdeşleşmelidir. Ruhun bu alanları da ‘Kolektif Bilinçdışı’ adını alır. Jung’un kolektif bilinçaltı kavramında arketiplere rastlamaktayız. Arketip, duygusal yönü güçlü, kalıtımla gelen evrensel bir düşünme biçimidir. Deneyimlerden oluşmuştur. Arketip, semboller ile belli bir biçimde algılama ve bu algılamaya uygun bir biçimde davranmaktadır. En bilindik arketiplerden olan Persona, toplumun onayını sağlamak amacıyla, bireyin dış dünyaya karşı taktığı maske ya da takındığı kimliktir. Bu kişinin yaşamını sürdürebilmesi için zorunludur. Bu aslında kişinin olduğundan çok farklı görünmesi değil, çıkarlarımızı korumak için takındığımız tutumlardır. Jung insanın kendi cinsiyetini temsil eden ve kendi cinsinden olan kişilerle ilişkilerini düzenleyen arketipe Gölge adı vermiştir. Gölge ısrarcıdır. Ego ve gölge, iş birliği yaptıklarında kişi kendi yaşamını dolu hisseder. Gölgenin reddedilmesi kişiliğin sönük kalmasına neden olur. Egonun ihtiyaç duymadığı ya da faydalanamayacağı nitelikler bir kenara bırakılır ya da bastırılır, böylece de bireyin bilinçli yaşantısında pek az rol oynar ya da hiç rol oynamazlar. Jung “Herkes bir gölgeye sahiptir, bu gölge bireyin bilinçli yaşamında ne kadar az içeriliyorsa, o kadar kara ve yoğun olur,” der.

Gölge bilinçli ve bilinçsiz zihnin arasındaki eşikte bekler ve rüyalarımızda ona kardeş, dost, hayvan, canavar, düşman, rehber olarak rastlarız. O, bilinçli benliğimize kabul etmek istemediğimiz, kabul edemediğimiz her şeydir; içimizde bastırılmış, inkar edilmiş ya da kullanılmayan tüm özellikler ve eğilimlerdir. Jung der ki “Eğer bir birey kendi gölgesiyle hesaplaşmayı öğrenirse, dünya için gerçek bir şey yapmış olur. Günümüzün devasa, çözülmemiş toplumsal sorunlarının hiç olmazsa minicik bir parçasını sırtlanmayı başarmıştır”. Tüm bu bağlamda, kendi gölgesini kabul etmiş bir birey kendini bilmeye ve tanımaya doğru adım atmış ve büyümüş demektir. Başka bir deyişle kendini bilmeye, yetişkinliğe, ışığa yapılan yolculuğun rehberidir gölge.

“Büyürken kendimiz olmak bu yolda göstereceğimiz en önemli adımdır. Kendimiz olmak olgunlaşmak demektir. Bir çocuk çaresizliğe ya da sahte bir kendine güvene zorlanırsa, korkutulur ya da pışpışlanırsa, gelişme zayıf kalır ya da yolundan sapar. Büyümemiz için bize gereken gerçekliktir, insan erdemini ya da kötülüğünü aşan bir bütünlüktür. Kendimizi ve gölgemizi görmemiz gerekir” der Le Guin. Gölgemizle yüzleşir onu kontrol edebilirsek, büyüdüğümüzde toplum içinde sorumlu yetişkinler olduğumuzda, dünyada yapılan kötülüklere karşı daha çok mücadeleci oluruz, yapılan haksızlıklarla baş etmede daha güçlü oluruz. Bilinçdışı çatışmalar, fanteziler ve hayal dünyası insanın gerçekliğini oluşturan unsurlardır. Bunlar var olduğu ve kabullenildiği sürece gerçek kendiliğimiz oluşur.

Kaynaklar:

Jolande Jacobi, The Psychology of C. G. Jung, New Haven, Yale University Press, 1962

Carl Gustav Jung, Psychology of Religion

Ursula, K. Le Guin Kadınlar Rüyalar Ejderhalar s:36-46

 

Aslı Tankurt Yalçınkaya (29)

Uzman Klinik Psikolog

 

Bu yazı ilk olarak JR. by Campaign’in 38. sayısında yayımlandı.