Furkan Erkan’dan Hitchcock/Truffaut eleştirisi

Daha önce de JR. by Campaign’in film sayfalarına içerikleriyle katkıda bulunan Furkan Erkan, bu kez de geçtiğimiz hafta vizyona giren Hitchcock/Truffaut belgeselini yazdı.

26454948141_e6cb223c23_h

Online sinema mecrasında önemli bir yere sahip olan ”Arka Pencere” dergisinin sloganı şöyledir: ”Hitchcock’u sevmeyen sinemayı da sevemez”. Alfred Hitchcock, kendi zamanının ötesinde ve bu zamana karşı direnen filmler yaptı. Gerilim ve şüphe unsurlarını sinema sanatı ve tekniği adına şiirsel bir şekilde sundu. Popüler sinema yapmasına rağmen çektiği her filmde seyircisine daha fazlasını verdi. Kamera ve senaryo arasındaki bağı kurmada çok güçlü matematiksel sezgileri olmakla birlikte kendisi de ‘’Acaba anlatı ve görsellik arasında daha fazlasını yapabilir miyim?’’ diye kendini de aşmaya çalışan bir auteur idi. Ama tüm bunlara rağmen kendi döneminde pek ciddiye alınmayan bir yönetmendi.

26428725012_ff5ead65ea_h

İşte bundan dolayı bir başka auteur olan François Truffaut, Hitchcock’un gelmiş geçmiş en iyi yönetmen olduğunu kanıtlama adına üstadın kendisine bir röportaj teklifinde bulunuyor. Bu sıradan bir Hitchcock röportajı değil aynı zamanda 1 haftalık sürecek koca sinema tarihinin de değerlendirildiği bir antoloji olacaktı. Ünlü sinema yazarlarından Kent Jones, Truffaut’un sinema külliyatı adına mühim bir belge niteliği taşıyan hatta ikinci bir ‘’Sinemanın Hikayesi’’ sayılabilecek bu kitabı belgeselleştirerek sinemaseverler adına büyük bir yapıma imza atıyor. Ses kayıtlarının fotoğraflarla buluştuğu, film sahnelerinin notlarla desteklendiği hatta tüm bu görsel materyallerin iç içe geçtiği belgesel aslında Hitchcock gibi büyük yönetmenlerle yapılacak sohbetlerin daha da uzun tutulmasını öğütlüyor. Böylece geriye kalan düşünceler ve kaynak açısından elinizde daha çok malzeme birikiyor.

26454966871_70634e941f_k26428746562_f44edbb10a_k

Yönetmenlik becerisinin daha da kuvvetlendiği belgeselde Kent Jones, Hitchcock kadar Truffaut’a da yer vermeye çalışıyor. İki farklı ülkeden, iki farklı bakış açısı ve sinema tekniğiyle filmler yapan bu iki ustanın aslında ne kadar ortak yönleri olduğunu daha net görüyoruz bu sayede. Üstelik sadece bu iki müthiş yönetmenin nefis sohbetini değil, ek olarak kitabı okumuş eski ve yeni dönemden usta yönetmenlerin de Hitchcock’a ve onun sinemasına bakışını izleme şansına nail oluyoruz. İlerleyen kısımlarda Alfred Hitchcock’un iki önemli eseri ”Psycho” ve ”Vertigo”nun sinema tekniği ve tarihi açısından ele alındığı bölümlerde (elbette o filmlerdeki sahnelerin de paralel bir şekilde sohbetlere eşlik etmesiyle) sinemaya olan aşkınız kabarıyor, beslediğiniz yoğun duygular daha da artıyor. Hitchcock’un alamet-i farikaları, sinema tarihine ve tekniğine kattığı yenilikler belgeselin 79 dakikalık kısa süresine rağmen keyifli ve izlemesi zevkli bir şekilde irdeleniyor. Özellikle David Fincher ve Arnaud Desplechin’in görüşlerinde bunu daha iyi hissediyorsunuz bence.

Kısacası soluksuz bir mükemmelikte ve tarifi zor bir güzellikte olan bu belgeseli kaçırırsanız üzülürsünüz. Hele de sinemaya ve onun sanatına yoğun bir tutkuyla bağlıysanız…