Yeni hedef: Akıllı şehirler

Bilgisayarlarımız? Tamam. Telefonlarımız? Tamam. Evlerimiz? Tamam. Peki akıllı şehirler? Şehirlerimizi de akıllı hale getirdiğimizde, insan tarafından üretilmiş hemen hemen her konsept bilişim devriminden nasibini almış olacak. Yeni hedef ise evinizin dışında kalan her yer.

Atakan Yenel (23)
Öğrenci, Sabancı Üniversitesi

 

 

 

Akıllı şehirler dediğimizde aklınıza insanların yere çöp atmadığı veya trafikte yayalara yol verdiği şehirler gelmesin. Onlara daha çok yolumuz var. Bu yazıda bahsedilen şehirler, sensörlerle çevrili ve insanların bile takip edemeyeceği devasa bir iletişim ağıyla birbirine bağlı. İnsan etkisi olmadan çalışan aletleri aslında yıllardır şehirlerde kullanıyoruz. Sabahları otomatik kapanan sokak lambaları olsun, geceleri sadece sarı yanan trafik ışıkları olsun, şehirlerimiz enerjiden ve zamandan tasarruf edebilmek için belirli yöntemlere yıllardır başvuruyorlar. “Akılsız” sokak lambası veya trafik ışığı tek bir dış etkene bağlı, o da saat; ancak yeni nesil akıllı şehirlerdeki sensörler bir sürü veriyi işleyen ve her birine ne yapması gerektiğini söyleyen bir bulut tarafından yönetiliyorlar. Yine de amaç hemen hemen aynı; verimliliği artırmak ve insanların hayatını kolaylaştırmak.

Verimi artırmak

Akıllı şehirlerde robotlar otomobilleri sürmüyor, çiçekleri sulamıyor veya çöpleri toplamıyor. Bu tür işler hala insan gücüyle oluyor. Asıl fark bunları ne zaman yaptıklarında yatıyor. Toprağa gömdüğünüz kablosuz sensörler size topraktaki su seviyesini anlık olarak verebiliyor ve su seviyesi belli bir değere geldiğinde fıskiyeler otomatik olarak çalışmaya başlıyor. Bu sayede fıskiyeler günlük olarak belli bir saatte çalışıp zaten suya doymuş toprağı sulayıp su israfına sebep olmuyor. Benzer bir uyarı sistemi çöp konteynerleri için de geçerli. Çöp konteynerlerine yerleştirilen sensörler çöp yüksekliği sensörün yüksekliğiyle keşistiğinde, bunu merkeze bildiriyor ve belediye o zaman çöp toplamaya çıkıyor. Yarı dolu veya boş çöpler gereksiz yere toplanmayarak hem insan gücünden kazanım sağlanıyor hem de belediyeler daha az çöp arabası kullanıp daha az benzin tüketerek daha geniş bir alanı kontrol edebiliyorlar. Bu teknoloji şimdiden ülkemizde de kullanılıyor. Konya ve Sivas gibi şehirler bu uygulamanın öncü şehirleri durumundalar. Oralardaki sensörler güneş enerjisi ile çalışıyorlar ve doluluk oranının yanında çöp konteynerlerindaki sıcaklığı ölçerek de tehlikeli olabilecek durumların önüne geçebiliyorlar.

Ülkemizdeki bir diğer akıllı şehir de İzmir. Şehir, sensörlerini trafiği ve boş park yerlerini gözetlemek için kullanıyor. Şu anda 2000 adet park yeri sensörler tarafından izleniyor ve gerektiğinde sürücüler bu boş park yerlerine yönlendiriliyor. İzmir aynı zamanda Invipo adlı çek şirketiyle yaptığı ortaklık sayesinde şehirdeki trafiği de canlı olarak izleyebiliyor. Eğer herhangi bir kavşakta bir sıkışıklık varsa, belediye uzaktan trafik ışıklarını sıkışıklığı giderecek şekilde değiştirebiliyor. Park sensörlerinin nasıl işlediğini alışveriş merkezlerinin otoparklarından az çok biliyoruz. Tepeye yerleştirilen bir sensör eğer altında bir araba varsa kırmızı yoksa yeşil yanıyor. Şehrin sokaklarına dağılmış park yerlerinde ise durum biraz farklı. Buralarda sensörler asfaltın içine gömülüyor ve üstlerinde araba olup olmadığını basınç sensörleri sayesinde anlıyorlar.

Reklamcılık

Akıllı sensörler reklamcılar için de çok daha iyi olanaklar sunuyor. Akıllı reklam panoları sizi kameraları ile görebilir ve dış görünüşüne göre özelleşmiş reklamlar çıkartabilir. Eğer bilgi gizliliği ile ilgili yasalar bu zamana ayak uyduramazsa, bu kameralar sizi yüzünüzden tanıyıp Facebook profilinize girebilir ve sizin ilgi alanlarınızı öğrenip ona uygun bir reklam çıkartabilir. Google gibi şirketler internet tarayıcınızda bunu zaten yapıyor, aynısını sokakta da yapabilirler. Örnek olarak; Japonya’da yürütülen bir reklam çalışmasında yollardaki reklam panoları aracınızın modelini ve yılını analiz edip size özel reklamlar gösterebiliyorlar. Mesela eski bir araba kullanıyorsanız size aynı markanın yeni bir modelini önerebiliyorlar veya bir kamyon kullanıyorsanız size yol üzerindeki mola noktalarını söyleyebiliyorlar.

Makineden makineye iletişim

Nesnelerin internetinin gelişmesiyle beraber makinelerin iletişiminde insan faktörü de ortadan kalkıyor. Aracınızı belli bir noktaya park ettiğinizde , dışarıdaki parkmetre aracınızdaki çip ile haberleşip o park yeri için ödemeyi direkt aracınızdan alabilir. Bir ambulans eğer hastaneye yetişmeye çalışıyorsa, sistem GPS üzerinden ambulansın konumunu saptayıp, ona bir rota belirleyip, o rotadaki bütün trafik ışıklarını ambulans o noktaya geldiğinde otomatikman yeşil hale getirebilir. Bu da ambulansın hep akan trafikte gitmesini sağlar ve kazaları da büyük ölçüde engeller. Tabii gelecekteki şehirlerin amacı trafik ışıklarını tamamen ortadan kaldırmak. Eğer her araç birbiriyle anlık olarak haberleşebiliyorsa neden bizi yönetmesi için trafik ışıklarına ihtiyaç duyalım ki?

Problemler

Nesnelerin internetinin nihai amacı bütün eşyalarımızı birbirine bağlamak; ancak kimse etrafının kablolarla dolup taşmasını istemiyor. Telefonlarımız için bile PowerBank taşır hale gelmişken, kablosuz anahtarlığımız veya akıllı termosumuz için bir şarj taşımak istemiyoruz. Bunun çözümü ise yüksek kapasiteli, küçük boyutlu piller geliştirmek ve uygulamaları minimum enerji harcayacak şekilde tasarlamak.

Bir diğer problem ise her teknolojik gelişmeyle daha da önemi artan güvenlik ve gizlilik sorunu. Eğer şehir bütün arabaları ve park yerlerini kameralar ve sensörler ile takip ediyorsa ve bu veri merkezleri korsanlar tarafından açığa çıkarılırsa, insanlar sizin bir gününüzü takip edebilir. Araçla nereye gittiniz, nerede ödeme yaptınız, hangi trafik ışığında ne kadar beklediniz… Bu bilgiler evinizin ne zaman boş olduğu bilgisini hırsızlara verebileceği gibi, eğer akıllı ev sistemleri kullanıyorsanız hırsızlar basitçe kapı kilidinizi hack’leyebilir ve evinize ön kapıdan giriş yapabilir. İşin güvenlik kısmı daha da tehlikeli. Aytül Akal’ın Yaramaz Trafik Lambası kitabını okuduysanız bilirsiniz, orada bir trafik ışığı lambalarını kendi kafasına estiği gibi yakmaya başlar ve bu belli sorunlara sebep olur. Her tarafa yeşil yaktığında kazalar olur, kırmızı yaktığında ise insanlar işlerine yetişemez. Trafik lambalarını internete bağladığımızda ister istemez bütün bu riskleri de göze almış oluyoruz. Aynı prensip internete bağlı her nesne için geçerli. Bilgisayar korsanları bu yaz sıcağında klimanıza erişip onu sıcak hava üflemeye ayarlayabilirler ve emin olun bu güvenlikle ilgili problemlerinizin en küçüğü olur.

Dünyadaki örnekler

Katarlılar şehirlerini akıllı yapması için şirketlere para ödemeye hazırlar. Katar’daki Doha şehri, merkezi bir sistemle şehir tamamına erişim sağlayan bir altyapı kurması için Orange Business Services adlı şirkete milyonlarca dolar ödedi. Avrupa’da yüksek nüfusa sahip şehirlerin ve akıllı şehirlerin yanında , daha çok bir tatil yeri olan İspanya’nın Santander’i ilgi çekiyor. Santander şehrinde Ağustos 2013 itibarıyla 20 binin üzerinde şehrin içine yerleştirilmiş akıllı cihaz var ve vatandaşlar telefonlarının yardımıyla bu sensörlerin topladığı verilere belirli ölçekte erişim sağlayabiliyorlar. Bu sensörler yukarıda bahsettiğimiz sensörlerin yanında vatandaşların telefonları için özel üretilen uygulamaları da kullanıp oradan da şehrin kalabalık yerlerini ölçebilmek için bilgi alıyorlar.

Akıllı şehirlerin sorunsuz çalışabilmesi için bir şehri oluşturan her zümrenin iş birliği yapması şart. Bunun dışında, hala çözülmesi gereken teknik engeller var. Ancak farklı şehirlerin insansız şekilde birbiriyle bilgi alışverişi yaptığı ve tavsiyeler verdiği günlerden o kadar da uzakta değiliz.

 

Bu yazı ilk olarak JR. By Campaign Ağustos 2017 sayısında yayımlandı.